2004.

Sosyalin yanına medya kelimesini yapıştıran keşif.

2006.

Geleneksel medyanın 10 saniyelik tv reklamına, sosyal medyanın 140 karakterlik cevabı.

2011.

İnternet canavarı Google’ın, restoranın iki spesyal yemeğini birleştirerek ortaya çıkardığı yeni yemeği servisi.

“A-a.. Açıklayabilirim!”

TV’nin atası diyebileceğimiz ilk cihazın 1927’de  üretilip, 1990’larda artık bütün dünyada  yaygın şekilde kullanıldığını düşünürsek; sosyal medyanın 7 yılda kat ettiği yolun “at arabası – uzay mekiği” karşılaştırmasına benzeyeceğini hayal etmek zor olmaz.

Böyle bir ortamda, sosyal medyanın bir çocuğu olan Facebook ve internetin çocuğu olan Google’ı bire bir rakip haline getiren 2011 yılındaki Facebook – Google+ karşılaştırmasına dair fikirlerimi bir bilgigrafik (infografik) eşliğinde sizlerle paylaşmak istedim.

Karşılaştırmaya hem istatistikî açıdan, hem de müşteri deneyimi ve hisleri açısından yaklaşacağım.

Facebook, ortaya çıktığı günden bu yana kullanıcı odaklı oldu ve sürekli kullanıcılardan gelen talepler doğrultusunda (crowd sourcing) adımlar attı. Şu son olarak değiştirilen ve bütün sağ bloğu kaplayan sohbet özelliği gibi bir kaç özellik dışında hiç biri kullanıcılar tarafından kötü karşılanmadı. Aksine çok sevildi. Bunun sonucunda da sürekli artan bir ivmeyle üye sayısını hiç durmadan arttırdı. Ancak son iki çeyrektir doyuma ulaşan kullanıcı sayısıyla azalarak artan bir grafiği var. Ama artış devam ediyor.

Yazıyı yazdığım şu anda Facebook’un kullanıcı sayısı tam olarak 747.39 milyon kişi. Türk kullanıcı sayısı ise 30.53 milyon. Hindistan’ın hemen arkasından 4. sırada.

Google+ toplam kullanıcı sayısı ise temmuz ortası itibari ile 10 milyonun üzerinde idi. Türk kullanıcı sayısı  da yine aynı dönemde 370.000 kişi civarındaydı.

Elbette Facebook’un ilk yılına göre akıl almaz bir fark var. Ancak tabii bu durumda Facebook’un kuruluşundan Harvard Üniversitesi ve hatta Amerika sınırlarını aşmasına kadar geçen zamanı hesaba katmak lazım.

Google+ ise Facebook’un aksine, bütün dünyaya aynı anda sunuldu. Dolayısıyla kısa sürede bu kadar çok üye toplamasına şaşmamak lazım. Bunu yeni bir sitenin kuruluşunun ilk gününde topladığı ziyaretçi sayısının 2. ve 3. gününe göre olan fazlalığına benzetebiliriz. Tabii genelleme yaparak örnekliyorum. İstisnalar kaideyi bozmaz. 🙂

Yapılarına gelince; öncelikle Google+’ın HTML 5 teknolojisiyle yazıldığını en başta belirtmek lazım. Facebook’un friendster gibi kendinden önce çıkan sitelere ufak tefek benzerlikleri olsa da genel anlamda oldukça orjinal ve sürekli gelişen bir konsepte sahip olduğu söylenebilir. Ancak buna karşın Google+; hem Facebook’u hem de Twitter’ı aynı bünyede toplamaya çalıştı. Hatta tasarım olarak Facebook’un neredeyse aynısı. Facebook’un bütün yapısal temellerini almışlar ve buna twitter’ın takip-takipçi sistemini çevreler olarak entegre etmişler.

Tabii bir de beğen ve +1 düğmeleri var. Her ikisi de hemen hemen aynı fonksiyonu sunuyor. İkisi de bir tür değerlendirme kriteri haline geldi. Hatta sosyal itibar konusunda önemli bir rol oynuyor. Eskiden Facebook dışında da olsa beğenilen bir içerik, kişinin bütün arkadaşlarının gördüğü haber kaynağına düşüyordu ancak, Google+’nın +1 sekmesi ile +1’leri sadece profilde sergilemesi gibi; Facebook da beğenileri sadece kullanıcının profil duvarında sergiliyor. Düğmelerin ve genel olarak bu iki sosyal ağın diğer siteler nezdinde entegrasyonuna baktığımız zaman –  bunu çok net belirten bir istatistik olmasa da – Facebook’un Fan Box, Facebook Connect gibi özelliklerle biraz önde olduğunu söyleyebiliriz.

Bu iki sosyal ağ arasında durmadan devam eden boks maçında kroşeler havada uçuşuyor elbette. Yeni bir özellik bir sitede çıkar çıkmaz diğerinde de baş gösteriyor.

Bu arada tabii bir de patent savaşları baş gösterdi ki o bambaşka bir yazı konusu.

Facebook ve Google+’ın kullanıcıları tarafından algılanmalarına gelince; Google+ çıktığı günden bu yana kullanıcıların tepkilerini takip ediyorum. Gözüme çarpan detayları toparlayayım.

Öncelikle bir davet krizi yaşandı. Google+, kullanımını kısa bir süreliğine deneme kullanıcılarıyla kısıtlı tuttu. Ve bu sürede herkes birbirini davet edebilirken, bazı uyanıklar tarafından, davetlerin sahibinden.com’dan parayla satıldığı dahi oldu! 🙂

Bu süreci atlattıktan sonra Google+ kullanıcı sayısı çığ gibi büyüdü. Herkes hemen yerini aldı. Her sosyal ağdaki gibi burada da ilk etapta çoğunluk erkekti.

Daha sonra Google+’ın önerdiği herkesi çevresine ekleyen insanlar türedi. İşte tam da bu sebepten; ben Google+’ın Facebook’un yakaladığı “samimi sosyal ağ” imajına ulaşamayacağını düşünüyorum. Facebook’un henüz yürürlüğe soktuğu abonelik sistemi de buna benziyor ancak alıştığımız Facebook yapısından uzakta konumlandırılmış. Yani Google+’ın temel özelliklerinden olarak en başta lanse edilen çevreler sisteminden burada ayrılıyor. Basit, isteğe bağlı bir seçenek ve ön tanımlı değil.

Facebook’un yarattığı “hayatımdaki bütün arkadaşlarım aynı odada toplanmış gibi” ortamı; Google+’da kesinlikle yok. Çünkü her gün bir sürü tanımadığınız insan sizi çevresine alıyor. Çevresi geniş ama bir o kadar da “boş” oluyor bazı üyelerin.

Bütün bunlar ışığında baktığımızda; Google+’ın kişiselleşme ve samimiyet yaratma adına Facebook’tan çok geride olduğunu düşünüyorum. Facebook’ta insanların kişiliklerinin bir yansımasını bulabilirken, Google+’da sadece sosyal bir maske görülebiliyor.

SingleGrain‘den aldığım bilgigrafik biraz Amerika odaklı ama yine de çok faydalı bilgiler var.

Sevgilerimle,

Sinan ERYİĞİT