Adını Yunan mitolojisindeki; Medusa ile Poseidon’un oğlu olduğu var sayılan kanatlı at figüründen alan Pegasus Hava Yolları’nın İnsan Kaynakları alanındaki enteresan bir uygulamasına rastladım geçenlerde.
İK birimi, kendilerine yapılan her başvuruyu değerlendirmenin ön koşulu olarak 15 TL gibi bir ücret talep ediyormuş.
Bunun adı da “hizmet bedeli” imiş.
Eğer ücret yatırılmazsa, başvuruya bakmıyorlarmış. Ama şöyle bir güzelliği var, eğer parayı ödersen 1 yıl boyunca istediğin kadar başvuru yapabiliyormuşsun. Şahane! 🙂
Aslında tam bu noktada “Statükocu düzenin insanlar…” diye başlayan bir paragrafa girişebilirim ama biz burada markadan başka bir şey konuşmuyoruz.
Şimdi hemen gelelim bu uygulamanın yarattığı algı bozukluklarına. Bir kere burada en başta bir “Employer Branding” denilen işveren markalaşması sorunu var. Bir çok parlak çalışan adayı, bu uygulamayı gördüğünde hemen Pegasus’taki şartlar hakkında kaygıya kapılacaktır. Bir firmanın, çalışanının kendini güvende ve çalışmaya hazır hissetmesi için, onun işiyle ilgili her türlü ihtiyacını karşılaması gerektiği düşünülürse, bu uygulamayı yapan firmada bu şartlar konusunda oldukça eli sıkı davranılacağı öngörülebilir.
Pegasus’ta çalışmadım. Çalışmış ya da çalışan arkadaşım da yok. Sağlanan şartlar hakkında bilgim de yok. Ben markanın, eylemleriyle kulağıma fısıldadıklarını aktarıyorum size. Belki de içerisi harikadır, bilemem. Ama dışarıdan sadece şu uygulamaya bakarak bile, hiç de öyle görünmüyor. Marka da tamamen algı üzerine kurulmuş bir olgudur ve iskeleti çelikten değilse, çok çabuk çökebilir. Dikkatli olmak lazım. Hataya pek yer yoktur.
Şimdi de bu duruma, işletme okumuş birisi olarak, Pegasus tarafından bakayım. Biliyorsunuz, işletmelerin kurulmasının en temel amacı kâr etmektir. Dolayısıyla, bütün adımlarını bu temel ilkeye dayanarak atarlar. İK eleman alımı ve değerlendirme süreçlerinin maliyetleri gerçekten yüksektir, doğru. Hem zaman hem de para kaybı olur. Ancak burada hemen devreye fırsat maliyeti kavramı girer. Fırsat maliyeti, T zamanda yapılacak X ve Y işlerinin getirilerinin arasındaki farktır. Yani, en basit şekliyle, ben bu yazıyı yazmak yerine, bu süreyi uykuyla geçirebilirim. Ancak ben yazı yazmanın uyumaktan daha fazla getirisi olacağını düşündüğüm için yazıyı seçtim.
Pegasus da, bu parayı vermeyecek insanların yapacağı başvuruların, en başta bu firmada işe girme isteğinden yoksun olacağını düşünerek ve onların başvurularına ayrılacak maliyeti de hesaplayarak böyle bir yolu seçmiş. İşletme açısından bakınca mantıklı görünebilir. Ancak burada bir kör nokta var.
Türkiye’de çok parlak olup, o işe girmeyi deli gibi isteyip, kuruşların hesabını yapmak zorunda olan insanlar; gerçekten var. Pegasus bu noktayı kaçırıyor.
Tabii bu durumun, sosyal ağ gibi bir aracın varlığında yaratacağı, etkileşime giren kitlelerin birbirini tetiklemesiyle oluşan toplu tepki sonucunda negatif etkilenen marka imajı tarafı da cabası.
Elçiye zeval olmaz. Biz, markadan duyduklarımızı aktarıyoruz.
Sonuç (En azından bana denk gelen):
Capital Dergisi’nin Eylül sayısında “Nasıl Başardım?” bölümünde Ali Sabancı ile röportaj yapılmış. Kendisi bu konuyla ilgili kısaca şunları söylemiş:
İş başvurusundan para alındığı zaman gireceğin garanti olmayan bir işe 15 TL verdiğini, o zaman belirtilen kriterlere uyuyor musun uymuyor musun baktığını ve şirketin ilk aşamada yapacağı tasnifi onların yerine yaptığını söylüyor. (“Bu tasnifi yapmak için 3-4 tane eleman bulundurmam lazım” diyor) Eskiden yılda 75.000 kişi başvuru yapıyormuş, şimdi ayda 50-90 kişi. “Ama amaç bundan para kazanmak değil, operasyonu verimli hale getirmek” diyor.
Ayrıca şu cümleler de anlamlı, eklemek isterim:
“…En katı check-in kuralları bizde, en katı iptal kuralları bizde, su bile paralı. Yani biz havayolu şirketi olarak misafirlerimiz bizimle uçması diye elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ama yılda %42 büyüyoruz. Demek ki misafir başka şeyleri önemsiyor. Misafir ucuza, zamanında gitmek istediği yere gitmek istiyor. Biz havacılık yapmıyoruz, insanların tüketim kültürünü değiştiriyoruz…”
Selin yorumuna teşekkürler.
Ali beyin röportajda bahsettiklerini de yazının son bölümünde dile getirdim. Aslında söylediği şey mantıklı ama marka adına kötü algı yaratacak her duruma bir şeyler düşünmek gerekiyor. O konuda da Mehmet Ali uygun bir çözüm bulmuş mesela.
Ama ne yazık ki hala “15 TL buraya vereceğim ama kabul edilmeyebilirim ve ben o 15 TL ile ailemin 3 öğünlük masrafını çarçur ediyor olabilirim.” diye düşünen ancak bahse konu işi gerçekten çok iyi yapabilecek bir insanı kaybediyor olabilirler. Demek istediğim bu. 🙂