Daha önce katıldığım etkinliklerde olduğu gibi, bu etkinlikle ilgili görüşlerimi ve değerlendirmelerimi de yine bir hafta sonra yayınlıyorum. Bunu neden yaptığımı şu yazıda anlatmıştım.

Biz iki gün (7-8 Aralık) boyunca zirveyi sizler için takip etiik. Sürekli şakıdık. 🙂

Management Centre Türkiye‘nin her yıl düzenlediği zirve hakkında önden genel bir değerlendirme yapmam gerekirse, pazarlama dünyasına yön verebilecek kalitede bir etkinlik olduğunu tereddütsüz söyleyebilirim. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da. Katılımcılarıyla, sunumlarıyla, atölye çalışmalarıyla oldukça önemli noktalara değinildi. Bu yıl ilk defa bir etkinlikte zamanın ilerisinde konular konuşuldu. Ve işin güzel tarafı, bütün bunlar Türkiye’nin önde gelen kurum ve firmalarının gözleri önünde konuşuldu. Dolayısıyla 2012’nin; pazarlamanın yeni trendlerine ayak uydurulması bakımından çok daha etkili bir yıl olacağına inanıyorum. Tabii markalar, konuşulan şeyleri unutup bildiklerini okumazlarsa. 🙂

Tema “Hello! I love You!” idi. Sunumlar da elbette pazarlama dünyasında sevgi ve duyguların yeri üzerine yoğunlaştı.

Benim için önemli olan katılımcıları bir sıralayıp sonra nelere değindiklerini anlatacağım kısa kısa. Dediğim gibi, bu yıl katıldığım diğer etkinliklerin aksine, burada gerçekten çok daha yenilikçi konular vardı ve bunları siz de duyun istiyorum.

Sunum sıralarına göre sıralarsak, Guy Kawasaki, Gary Vaynerchuk, Richard Lewis (Absolut), Hamish McRae, Micael Dahlen, Qaalfa Dibeehi, Tali Krakowsky, Tanyer Sönmezer ve tabii ki Peter Economides!

Guy, her zamanki gibi müthiş enerjisiyle, egosu tavan yapsa hakkı olan adam yerine bize gösterdiği mütevazı ve tatlı haliyle yine herkesi etkiledi. Zaten sunumunun özü de insanları büyüleme sanatı üzerineydi. İnsanları büyülemek gerçekten kolay değil. Ama Guy şanslı; çünkü insanları en çok etkileyebilen adamlardan biriyle çalıştı. Steve Jobs’la. Dolayısıyla, bu sunumu yaparken, onu da bol bol andı. Konuşmasının özü bana göre “Eğer kanaat önderlerini, yani insanlara bir şeyler yaptırabilen veya onları durdurabilen insanları (influencer) etkileyebilirseniz; herkesi etkilersiniz.” cümlesiydi. Bence de gayet haklı. Guy’ın sunumundan çok; orada olması, odadaki enerjisi etkiledi beni. Zira sunum üzerinde çok çalışılmış ve dolayısıyla mükemmelleştirilmiş. Ona söyleyecek pek bir söz yok.

Gary, benim şimdiye kadar dinleme ya da inceleme fırsatı bulamadığım bir pazarlama insanıydı. Guru diyesim gelmiyor, çünkü çok sevmiyorum o kelimeyi. Nasıl bilim insanı denirse, ona da pazarlama insanı diyesim geliyor. Bana göre, pazarlama dünyasının en ön saflarında gidenlerden birisi. Öyle bir sunum yaptı ki, gözlerim parladı onu izlerken. Tabii bütün Türk pazarlama yöneticileri de şaştı kaldı. O kadar ileri görüşlü şeyler anlatıyordu ki. Bir cümlesi “Bugünün dünyasında metrikler hiç bir şey ifade etmiyor. Şu anda gerçek dünya tamamen duygularla, insanla ilgili.” idi. Bu cümle eminim bir çok pazarlama yöneticisine gerçekçi gelmemiştir. Bir zamanlar bir marka yöneticisiyle konuşurken bir laf etmişti “Eğer bir şey ölçümlenemiyorsa, yoktur!” diye. 🙂 Bu cümle aklıma geldi Gary’i dinlerken. Eğer böyle düşünürsek, sosyal medya’nın bağlanma (duygusal bağ yaratma) aşamasını hiç bir şekilde açıklayamayız sanırım. Haliyle dinleyiciler sunumu biraz agresif buldular. Belki Türkiye için agresif olabilir, ona katılırım ama Amerika’da trend olan ne varsa, en geç 3-4 yıl içinde Türkiye’ye geldiğini de hatırlatırım. 🙂 Benim için en etkileyici sunum buydu.

Burada araya girip bir anektod anlatayım Guy ve Gary arasında geçen sürtüşme ile ilgili. Aslında resmen bir halef-selef şakalaşması gibiydi. Gary yine kendi tarzıyla “Bugün çok fazla içerik paylaşılıyor. Tamam içerik kraldır ama 100 yıldır öyle! Artık duyguların kral olmasının zamanı geldi. Mesela Guy çok fazla içerik paylaşıp bundan paçayı sıyıranlardan.” deyip durumu 1-0’a getirdikten sonra, aradan biraz zaman geçti ve soru-cevap kısmına geçildi. Burada Fatmanur Erdoğan bir soru sordu. Soru biraz uzun, o yüzden girmiyorum oraya. Ama soruyu hem Guy’ın hem de Gary’nin cevaplamasını istedi. Guy topu Gary’e attı ve Gary soruyu cevapladı. Guy, “Benim de cevaplamamı istiyor musun hala?” diye sorup “Evet!” yanıtını alınca; “Bence yanıt yerine sana bir fıkrayla cevap vereyim.” dedi ve fıkrayı anlattı: “Bir gün bir fizik profesörü ve pazarlamacı bir oturumda beraberlermiş. Konferans verilmiş. Profesör bilimsel şeyler anlatıp, herkesi şaşkına çeviriyormuş. Pazarlamacı ise kendi alanından bahsedip, aynı etkiyi yaratamasa da ilgiyle dinlenmiş ve oturmuş. Yine soru cevaba girilmiş ve pazarlamacıya bir soru sorulmuş. Pazarlamacı yanıt vermiş: <<Öyle aptalca bir soru sordun ki; bunu diğer arkadaşım cevaplasın!>> demiş.” 😀 Fıkrayı tam hatırlayamasam da bu tarz bir şeydi. Tabi fıkradan sonra salon yıkıldı. Durum da 1-1 değil, 2-1 oldu bence. 🙂

Devam edelim.

Richard da efsaneleri dolayısıyla dinlemek istediğim biriydi. Absolut’un şişesinin ön planda olduğu onlarca kampanyayı gösterdi sunumda. Biraz fazla durdu bu basın ilanları üzerinde. Yeni bir şey söylediğini söyleyemem.

Hamish McRae genel olarak ekonomik olgular üzerinde durdu. Dünya ekonomisi ve Türkiye ekonomisinden örnekler ve beklentilerini anlattı. Türkiye ekonomisinin yakaladığı büyüme ve gelişmenin devam edeceğini söyledi ve ekledi: “Türkiye ekonomisi önümüzdeki 20-30 yılın başarı hikayesi olacak!” Bununla da kalmadı Türkiye’nin dış politikasına da övgüler yağdırdı.

Micael Dahlen, ilk günün son sunumunu yapıyor olmasına rağmen inanılmaz enerjikti. Herkesi de bir kendine getirdi. Oldukça genç bir görüntüsü var ancak 6 kitabı ve 30’dan fazla makalesi yayınlanmış bir profesör! O da yeni pazarlama dünyası üzerine bir sunum yaptı. Gary’ninki kadar olmasa da paralel şeylerden bahsettiler diyebilirim.

Qaalfa Dibeehi, ikinci günde en çok dikkatimi çeken katılımcılardan biriydi. Pazarlama ve özellikle kullanıcı deneyimi (UX) konseptlerini psikolojik deneyler üzerinden anlattı. Biraz Martin Lindstrom’un Buyology kitabı tadında bir sunumdu. Ancak konuyu bambaşka bir yerden ele alması sebebiyle etkileyiciydi. Neuropoly konseptinin çok yaygınlaşacağına işaret ederek sunumu bitirdi.

Zirvede en çok etkilendiğim bir diğer isim, Tali Krakowksy idi. Yine kullanıcı deneyimi üzerine yaptığı sunumla resmen beni benden aldı. Etkileşim dünyasının öneminden ve artık dijital-geleneksel ayrımının olmaması gerektiğinden bahsederken beynimin içinde gibiydi. 🙂 Channel için tasarladıkları özel mağaza konseptini anlattı. Kullanıcı deneyimi konusunda “Dişi Steve Jobs” diyebileceğim bir zekası var. Yaptığı işlere hayran kaldım. Sunumunun ardından bir de atölye çalışmasına katıldım. Gerçekten muazzamdı. Bir de kahve içmeyi teklif ettim ama ne yazık ki zamanı yoktu. :p Bu arada Tali, 1984 doğumlu! Hakikaten, 1984, bildiğimiz 1984 değilmiş. 🙂

Peter Economides ise 2 gün boyunca zirveye başkanlık etti. Çok da güzel yönetti. Oturumların, söyleşilerin çok daha etkili olmasını sağladı. İnanılmaz da sıcak kanlı bir insan. Sahneye yanına konuşmaya gittiğimizde hemen sarıldı bize. 🙂

Zirvenin kapanışını o muhteşem sunumuyla Tanyer Sönmezer yaptı. Öyle bir göz ve kulak ziyafeti çekti ki; gerçekten anlatamam. Mumlar, kemanlar… İnanılmazdı. 22 kelimede günümüz pazarlamasını özetledi ve gitti. Aşağıdaki galeride, objektifimize takılanları görebilirsiniz. 🙂

Genel manada benim için çok verimli bir etkinlikti. Umarım pazarlama dünyası konuşulanlara kulak kapatmaz. Biz de zirveyi 2 gün boyunca hem twitterdan hemde BrandTalks.org üzerinden canlı akışlarla yayınladık. Gelecek seneki zirveyi merakla bekliyorum cidden!

Hello, I Love You demişken:

😉