Başlık biraz farklı oldu sanırım. 🙂 Bugün bir incelemeden daha çok, ciddi ve bu ciddiyeti yeterince kavranamamış bir soruna hep birlikte parmak basacağız. Yine pazarlama konuşacağız, ancak bunu pazarlama döngüsüne yarar sağlayabileceği gibi çok ciddi zararlar da verebilecek İnsan Kaynakları fonksiyonunun iş pazarındaki etkilerine eğilerek yapacağız. Birlikte zihinlerimizi biraz farklı bir şekilde çalıştırmaya çalışacağız. 🙂

İnsan Kaynakları(İng: Human Resources, HR) temel olarak firmanın misyon-vizyon tanımlarına ve bu tanımlara yönelik olarak belirlenen amaç ve stratejilere uygun olarak gerekli emek sermayesini planlamak, firma bünyesine dahil etmek, firmanın amaçlarına uygunluğunu sağlamak ve bu yönde kişisel ve mesleki gelişimini planlamak, beşeri sermayenin tüm olası tepkimeleriyle ilgilenmek işlevine sahiptir. Yani kısacası İnsan Kaynakları, iktisattaki sermaye kapsamında beşeri sermaye olarak nitelendirilen, insanın fiziki-ruhsal-zihinsel özelliklerinin firmayla olan ilişkisini sağlar. Bu anlamıyla da belirli bir büyüklüğün üstündeki firmalar için hayati öneme sahiptir. Sonsuza kadar var olması için vücuda getirilen firmaların bir anlamda sonsuza kadar aynı şekilde temin etmek üzere insan girdisini değerlendirir, buna ilişkin olarak da ciddi bir planlama ve yönetim anlayışı gerektirir. Bakın ne diyorum, ciddi.

Bunları neden mi anlatıyorum? Genç bireyler olarak geleceğe dair hayallerimiz var ve bu hayallerimize ulaşmak için çalışmak zorundayız. Çok şanslı değilsek ya da gerçekten her şeyi bir araya getirmeyi üniversitede ya da hemen sonrasında başaramadıysak çalışma hayatımıza da hali hazırda işler durumdaki firmalardan başlıyoruz. Ya da en azından başlamak için çaba harcıyoruz; zirâ ülkemizde genç nüfus işsizliği maalesef hâlâ hatırı sayılır bir düzeyde yüksek.

İşte bu çabamız, firmaların amaçlarıyla uygun olduğunda işe alınıyoruz. Ya da sanırım bunun yeterli olması gerekiyor. Biz de bu şekilde gördüğümüz ilanlara uygun şekilde başvuruyor, yanıt bekliyoruz. Olumlu ya da olumsuz, bir yanıt bekliyoruz. Peki ne oluyor?

İK-HR-yamyam-etkisi-brandtalksHayallerimiz var demiştim ya, hayallerimiz doğrudan hayatımız boyunca, başvurduğumuz o işte çalışmak da olabilir. Bir şekilde başvurduğumuz ilanlara yanıt beklerken düşündüklerimizi yazmaya sayfaların yetmeyeceğini bildiğim için hiç girmeyeceğim. Bazı başvurularımızdan neredeyse anında bir otomatik yanıt alıyoruz. Öylesine robotik, duygusuz ve saygısızca yazılmış bu yazılara elbette itibar etmiyoruz. Aslında beklediğimiz yazı başvurumuzun alındığı değil, olumlu ya da olumsuz bir yanıt. Çok bir şey olmadığı gibi, aslında bizim için çok önemli. Ama bazı firmalar kesinlikle o yanıtı bize çok görüyor, değil mi?

İşin kötüsü, o ilan her gün güncelleniyor. Kariyer.net, yenibiris.com vb. üzerinde yeni ilanlar arasında sürekli boy gösteriyor. İçimiz içimizi yiyor, başvurumuzun aslında kaale alınmadığını gördükçe umudumuz kırılıyor. Aslında yanıt olumsuz, ama birisi zahmet edip de bunu yazmıyor. Yazan da kuru bir şekilde yanıtın olumsuz olduğunu söylüyor. Olumlu olsa da bitip tükenmez eleme aşamalarında tükeniyoruz. Peki aslında ne hissediyoruz?

Çalışmak üzere başvurduğumuz ilanı veren bir firma. Bilboardlarda, raketlerde, bannerlarda, televizyon reklamlarında ürünleriyle arz-ı endam eden firmalardan herhangi birisi. Pazarlamayla ilgili etkinliklere tonlarca para harcıyor. Oysa bizim iş başvurumuz reddedilmiş ve firmanın İK personeli zahmet edip de bunu lisân-ı münasiple anlatmamış. Firma, ürünleri ve markalarına olumsuz bakmaya başlıyoruz. Bu olumsuzluğu çevremizle paylaşıyoruz ki bilinsin. Bu aşamada İK, Pazarlamanın tırnaklarıyla kazıyarak yaptığı şeyleri hunharca yemeye başlıyor aslında. Kanibalizm(yamyamlık) kapsamında kendi cinsinden olanı, aynı organizasyonun yamyam-etkisi-hr-brandtalksfarklı bir parçasını tüketiyor. Acımadan, onlarca beynin kıvılcımlar çıkararak ürettiği kampanya ve etkinlikleri bir maganda gibi dağıtıyor. Sonrasında da firmanın bir çalışanı olması istenmese de muhtemelen potansiyel ya da mevcut müşterisi olan bu kişi, firmaya karşı olumsuz hisler beslemeye başlıyor. Belki ürünlerini satın almaktan vazgeçiyor, hatta bu olumsuzluğu kartopu gibi büyüyerek bir çok kişiyi de bünyesine katarak yayıyor. Diyorum ki o son reklamınızdan bir şey beklemeyin, sizi başkaları aslında belki de bilerek olmak istemediğiniz ama olduğunuz şekilde anlatıyor zaten.:)

Size iş başvurusunda bulunan aday aslında hedef kitleniz içinde yer alan biri olabilir. Bu yüzden, ona vereceğiniz yanıtta -mâkûl olarak yanıtsız bırakmayacağınızı umuyorum- lütfen ona değer verdiğinizi hissettirin. Mümkünse onu neden işe alamayacağınızı da anlatın ki eğer mümkünse kendini size uygun bir şekilde size ekstra maliyet yaratmadan geliştirip karşınıza geleceğin genel müdürü olabilecek biri gibi çıkma olanağı olsun. Kapılardan dönen ve dünyayı değiştiren adamları bu dünya tanıyor, ya siz?:)

Bu konuda güzel bazı örnekler elbette yok değil. Bu konuda en beğendiğim deneyimim Brisa ile oldu. Bridgestone-Sabancı Holding ortaklığına yaptığım iş başvurusu reddedildi. Ne güzel ki nedeni bile belirtilmişti: askerlik görevimi tamamlamamış olmam. Bu o kadar güzel bir şey ki. İşe neden kabul edilmediğimle ilgili olarak güzel bir dille bana geri dönüş yapıldı, hem de aylar sonra da değil. Bridgestone markasının gözümde ne kadar olumlu bir hale geldiğini anlatmama sanırım gerek yok.

Kötü örnekler çok olduğu için konuşmak pek anlamlı olmayacaktır. Özellikle FMCG firmalarında yaşanan bu durumun olası etkilerini düşünmenizi rica ediyorum.

Bu yazıyı İK personeli için yazdığım düşünülmesin. Süreci anlatarak, Pazarlama profesyonellerinin yaptıkları işe sahip çıkmasını istiyorum. Drucker’ın iki temel fonksiyondan biri olarak saydığı Pazarlama çabalarını kimseye “yedirmeyin”.

Kaniballerden uzak günler diliyorum.

Saygı ve sevgilerimle,