Bugünün genç yetişkinleri milenyumlular, kısa bir zaman sonra tüketici pazarının en kalabalık popülasyonu olacaklar. Ekonomik baskılarla büyüyen ve ihtiyaçlarını daha iyi tanıyan bir nesil olan Y jenerasyonunun pazarlamayı nereye taşıdığıyla ilgili herkesin bir fikri var. Buna rağmen, Y’ler ile ilişkili, üzerinde pek az beyin mesaisi yapılan bir harcama alışkanlığı var: minimalist tüketim.

 

Borç, Y’nin Kamçısıdır

Tüm dünya borçlu. Kredi kartları, ev kredileri, taksitler, ulusal borçlar, uluslararası kredi kuruluşlarıyla hepimiz bir şekilde borçluyuz. “Eh, bundan normal ne var? Bu ekonominin doğası!” diyeceksiniz. Aslına bakarsanız sanayi devriminden beri olgunlaşan serbest piyasa ekonomisi için bunlar görece yeni kavramlar olmasına rağmen biz bu durumu çoktan normalleştirdik. Öyleyse dünyadaki borçlanmanın had safhaya ulaştığı şu yıllarda hayata atılan/atılmak üzere olan ise gözbebeğimiz milenyumlular, bu ortamdan nasıl etkileniyor dersiniz? Bugüne kadar en yüksek öğrenci kredisi borçlarıyla fakültelerinden mezun olmuş bu nesil bilinçli bir şekilde tutumlu.  Mal-mülk, lüks, sürdürülebilirlik ve kariyer kavramlarını yeniden tartıyorlar . Kariyer demişken, talihsiz Y’lerin bir de küresel işsizliğin tepe noktasında tarih sahnesine girdiklerini belirtmekte fayda var.

İhtiyaçlarını Tanıyan Nesil

Ekonomik baskıların yanında, Y’leri minimal tüketimi ateşleyeceğine dair başka bir gösterge şüphesiz çeşitlilik içinde ihtiyaçlarını daha iyi tanımaları olacaktır. Segment odaklı pazarlamayı bile eskiten post modern pazarlama çağı “kişiye özel” pazarlamayı yeni bilgi teknolojileri ile gelen sofistike tüketici verisi toplama ve değerlendirme yetileri ile dilimizden düşürmemeyi başardı. Bu durum ürün ve hizmet çeşitliliğini ölçülemez şekilde arttırarak “ihtiyaç” tanımlarımızı altüst etti. Altüst etti dediysek, Y jenerasyonunu bunun dışında tutmakta fayda var. Çünkü onlar zaten bu çeşitliliği içselleştirerek büyüdüler.

Minimalist Tüketim?

Minimalizm iki dilim yerine bir dilim ekmekle idare etmek değil. Üzerinde saatlerce konuşup hiçbir şey söylememiş de olabileceğimiz bu kavramı müzikte, ürün tasarımında, edebiyatta, mimaride ve doğal olarak pazarlamada tanımlamak birbirinden oldukça bağımsız uğraşlar. “Minimal pazarlama” kavramının ise bir otorite tarafından tanımı yapılmış olsa, bunu size vermekten mutluluk duyardık. Minimalizmin (sürdürülebilirlik ve çevre odaklı yönüne adım atıp karmaşıklaştırmadan) bir tarifini yapmaya kalkışsak onun için bir işi ihtiyaç kadar, basitçe, öz ama dolu bir şekilde gerçekleştirmek denilebilir. Buna ek olarak minimal tüketici ihtiyacı kadar faydaya sahip olanı, vazgeçmek isteyeceği miktarı ödeyerek sahip olan kişi olarak düşünülebilir.

Y jenerasyonu tüketici nüfusunu penetre ettikçe tüketim alışkanlıklarının rotasını minimalleşmeye doğru çevireceğe benziyor. Bu duruma dair aşağıdakiler gözlemimize takılanlar:

  • Sosyal medya: “Facebook’a bu aralar pek girmiyorum, twitter’dayım.” cümlesi bugünlerde hiçbirimize yabancı değil, özellikle mobil kullanıcılar için. Bunun temelinde yatan sebeplerden biri şüphesiz twitter’ın daha basit bir arayüz ve kullanımla kullanıcıları daha fazla veriye ulaştırması. Facebook’ta kişisel bilgiler karmaşık iken, twitter bio çok basit; facebook’ta kapsamlı veri taramak zor, twitter ise hashtag’lere ve “search” seçeneğine sahip (buna artık facebook da sahip ancak yine de twitter kadar basit ve hızlı şekilde çok miktarda veriye ulaşmakta başarısız); facebook görsel, twitter metin bazlı (görselleri açmak tercihinize kalmış). Twitter’ın minimal dünyasının facebook’u hantal ve kullanışsız gösterdiğini söylemek pek de zor değil. Kullanım amaçları çok farklı olan bu iki sosyal medya aracını sadece minimallik üzerinden karşılaştırdığımızı belirtmekte fayda var.
  • Seyahat alışkanlığı: Türk Hava Yolları’nın tam teşekküllü hizmet paketinin yanında sizi sadece gideceğiniz yere ulaştırma sözü veren Ryanair gibi seçenekler bugünlerde çok daha tercih edilir durumdalar.
  • Kitap okuma alışkanlığı: Evinde kütüphanelerce kitap biriktiren insanlar, çantalarında Amazon Kindle ya da Nook gibi e-kitap okuyucularla gezen insanlara dönüştü. Az yer kaplamak, taşınabilir ve daha ucuz olmak e-kitap okuyucuları cazip kılan minimal özelliklerinden.
  • Mobilya ve ev dekorasyonu: Büyüklerimizin biblolarının yerini boşluklara bıraktığını, keskin formlu ve süslü mobilyalardan yuvarlak hatlı basit IKEA tipi mobilyalara geçildiğini farkettiniz mi?
  • Kişisel müzik dinleme: Ipod shuffle’ı ele alalım: basit tasarım, çok temel bir kullanıma hitap eden özellikler, iyi ses kalitesi ve uygun fiyat; kulağa oldukça minimal geliyor.

 

Tüketimde minimalleşme yavaş ve kararlı yükselen bir trend ve daha buralarda olacağa benziyor. Unutmayın az, çoktur.