Bir gün; bir Facebook, bir Twitter, bir de Instagram bir uçağa binmiş. Facebook Twitter’a; sen ne ayaksın demiş, o da demiş ki; hala çözemedin mi? Sonra Instagram Twitter’a bir şey söylemiş ancak Twitter üç maymunu oynamış. Hiçbir şey anlamadınız, değil mi? J Bu yazıda da sosyal medya üzerine konuşacağız. Bu kez sosyal mecraların birbirleri arasındaki farklardan ve doğru kullanım şekillerinden örnekler vereceğiz. Su küçüğün yol büyüğün sözünden hareketle Instagram’dan başlamak istiyorum. (Hadi, başla!)
Instagram:
Instagram’ı başından beri çok yanlış anladık! Ama sorun siz de değil, Instagram’da. Çünkü kendini doğru anlatamadı. Kişisel hesaplarınıza, takip ettiklerinizin veya sizi edenlerin profillerine bir göz gezdirin. Ortalık selfie kaynıyor, binlerce kedi fotoğrafı ve daha bir sürü yanlış kullanım şekli bulunuyor. Ancak bu yazının konusu markaların Instagram kullanımı olduğu için kişisel kullanıma girmeyeceğim.
Instagram’ın amacı nedir? Ânı karelemek değil midir? O ânı, yani yaşadığın ânı. Öyleyse, Instagram’da illistürasyon ya da tasarım fotoğrafların ne işi var? Ne yazık ki yanlışlık, henüz başlangıç noktasında başlıyor. Bir diğer yanlışlık ise; hashtag kullanımında kendisini gösteriyor. Bu noktada ciddi bir kırılım söz konusu, o da şu: Eğer #instagood, #instabest, #instafood vs. gibi Instagram’ın doğası gereği kullanılan hashtag’lerden birini kullanmıyorsanız, hashtag uydurmayın. Bu size ne takip kolaylığı sağlar, ne de yeni takipçiler kazandırır.
Son olarak; Instagram’da yayınladığınız bir içeriği Twitter’da paylaşmayın. Çünkü onu kimse görmüyor. Ancak o Instagram linkine tıklaması ve içeriğin mevcut olduğu sayfaya gitmesi gerekiyor. Üzgünüm, kimse bununla vakit kaybetmek istemiyor. Hele ki, mobil kullanımın ağırlıkta olduğu bu iki mecrada bu durum çok daha net anlaşılıyor.
Şimdi söz Twitter’da!
Twitter:
Twitter’da ortalama bir içeriğin ömrü ne kadardır? Söyleyeyim; o an kadardır. Bakın, burası önemli, “o an kadar!”. Sadece o âna ait olmak. O hâlde, aşağıda paylaştığım örneklere bir bakalım:
Bu içeriğin o ânı sahiplendiğini söyleyebilir miyiz? Hayır, çünkü o an dediğimiz; belki bir öğle arası, o günün gündemi (Dikkat!), akşam planı, pazartesi sendromu, hafta sonu vs. ‘dir. Bütün günü sahiplenmeye çalışamazsınız, çünkü Facebook’ta mevcut olan algoritma Twitter’da bulunmuyor. Dolayısıyla yayına alacağınız içerik en kısa sürede tüketilmiş olacaktır. Bu tarz içerikler ne RT, ne Fav, ne de yeni takipçiler kazandırır. Ancak bu içeriği Facebook’ta pek âlâ yayınlayabilir, iyi de engagement alabilirsiniz. Olması gereken ise şudur:
Gün geçtikçe “her şey” olma yolunda ilerleyen Facebook karşınızda! (Alkış lütfen.) Facebook, her şey olma yolunda ilerlerken markalarda buna ayak uyduruyor. Nasıl mı? Veet ve Nesfit’e bakıyoruz:
Buradaki sorun şu: Metinlerde her şeyi vermeye, her şeyi anlatmaya çalışmışlar. Bu kadar uzun metinleri kimse okumuyor. Çünkü bir şekilde, hepimiz bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz ve zamanımız kısıtlı. News Feed’de bu ve benzeri birkaç içeriğin aktığını bir hayal etsenize! Vay canına, çok sıkıcı ve hiçbir kreatif yanı yok. Oysa bir de şöyle bir örnek var:
Fem de kadınlara seslenen bir marka, ancak içerik metinlerinde söylemek istedikleri ne kadar net, değil mi? Gereksiz kullanılmış tek bir kelime dahi yok. Facebook’ta yayınladığınız içerikler beğeni, yorum ve paylaşım aldıkça ekmeğini yersiniz. Ancak bu tarz uzun ve sıkıcı metinlerle kimse iletişime geçmez. Dolayısıyla da reklamla desteklemeniz gerekir ki, bu da bir yere kadar sizi götürür. Dolayısıyla kısa, net, anlaşılır, güne ve seslendiğiniz kitleye uygun içerikler üretmek için biraz daha kendinizi zorlayın. (Ortaçgil ne demiş: Bu iş zor yonca!)
Facebook’a bir sonraki yazıda daha detaylı değineceğim. Çünkü orada söylenecek daha pek çok şey var. Tane tane neyi yanlış veya doğru görüyorsam, hepsini anlatacağım. Dolayısıyla bunu saymadım, bir sonraki yazımda görüşürüz.
Yorum Yok