Marka dediğimiz şey aslında markaya can veren kişi ya da şirketlerin markanın hedef kitlesine verdiği sözdür. Yani bu ismi taşıyan ürün ve hizmetlerimin her zaman bu kalitede olacağına söz veriyorum ve ürünü satın aldıktan sonra bile bu sözümde duracağım demektir.
Markanın fiziksel kanıtı olan ürün ve hizmetin fabrikadan/hizmet edenden son tüketiciye kadar olan yolculuğunda da her ayrıntı bu sözün çerçevesi içerisinde tasarlanmalıdır. Bu süreçte markaya can veren ve yaşamasına devam etmesi için çaba harcayan kişiler bir çok konuda gerek farklı bir bakış açısı ile bakmak gerek kaynakların kıtlığı nedeniyle dışardan hizmet almak durumunda kalırlarlar. Hizmet aldıkları bu üçüncü parti iş partnerlerinden bazıları da reklam ajanslarıdır. Peki günümüzde dijitali, mobili, SEM’i, event’i, tam hizmeti derken marka yöneticileri kendileri için doğru ajansı seçerken nelere dikkat etmelidir? Gelin bu soru üzerinde biraz sesli düşünelim.
Türkiyede günümüzde bir kaç yüzü bulan irili ufaklı bir çok reklam ajansı bulunmaktadır. Bunların bir kısmı zamanında başarılı olmuş Türkiye kökenli ajansların uluslararası reklam networkleri tarafından satın alınması sonucu isim değiştirmiş/uluslararası reklam networklerinin adını almış ve a’dan z’ye hizmet verme kapasitesine sahip olan, bünyelerinde bir çok farklı alanda yetenekleri barındıran ajanslardır. Bir kısmı da hala yerli ortaklık yapısına sahip ve bazıları tam bazıları da belli alanlarda hizmet verme kapasitesine sahip ajanslardır.
Markaya en uygun ajansa karar verirken en sıklıkla kullanılan yöntemlerden bahsetmeyeceğim. Çünkü yöntemden çok nedenler üzerinde durmak daha faydalı olacaktır. Bir ajansı seçerken akıllara gelen ilk konular sanırım aşağıdakiler;
– Ajans konkur fatihi mi?
– Ajansın başkanı sosyal medya fenomeni mi?
– Ajans aslan ve elma koleksiyoncusu mu?
– Ajansın ünlü ve büyük müşterileri var mı?
– Ajans başkanı bizim CEO ile ahbap mı?
– Ajansın hizmet bedeli uygun mu?
….. v.b
Ancak işe eğer bu sorular ile başlıyorsanız, bu yazıyı bu satırdan itibaren okumayı bırakıp önceki okuduklarınızı da unutsanız iyi olur. Çünkü bence günümüzde bu sorular yerine aşağıdaki soruları sormak gerekiyor;
– Ajansın core ekibi nasıl, geçmiş deneyimlerinde neler var? Çünkü iskelet ekip dışında reklam ajanslarında çalışan sirkülasyonu çok fazladır. Bir yıl sonra aynı departmandaki aynı ekibi yerinde bulamayabilirsiniz. Ama iskelet ekip hem yaratılan bilgi birikimini ve deneyimini ajans içerisinde tutar hem de istikrarlı başarısının teminatıdır.
– Ajans kültürü markanıza uygun mu? Her reklam ajansının farklı bir iş kültürü ve klavuzu saydığı bir ekolü vardır. Markaya yaratılacak işlerin markaya uygun olması için ajansın kültürünün de markaya uygun olması gerekiyor. Eğer ajans marka kültürüne uygun değilse uyumsuz bir organ naklinde olduğu gibi bünye reaksiyon gösterecektir.
– Ajans markayla ne kadar iç içe geçebilir? Günümüz koşullarında markanın özüne uygun iletişim çözümleri sunabilmek için ajansların markanın kalbinin attığı yerleri bizzat gözlemleyip deneyimleyebilmesi gerekiyor. Strateji ekibi ya da kreatif ekip fabrikanızda, satış noktanızda ne kadar var ve müşterilerinizle ne kadar iç-içe. Yoksa plazalardan ve yaratıcı dekoratif ofislerinden çıkmıyorlar mı?
– Ajansınızda ne kadar mutant çalışan var? Günümüzde artık sadece müşteri temsilcisi, sadece stratejist ya da sadece kreatif çalışanların olduğu ajanslar markalarını farklılaştırmak ya da bir adım öteye taşımak için yeterince etkili olamayacaktır. Disiplinler arası dans edebilen, bunun yanı sıra sınırları onlarca yıl once çizilmiş görev tanımlarının dışına çıkabilen çalışanların olduğu yerler markanızı da çizginin dışına taşıyacaktır. Sizin ajansınızda yaratıcı stratejistler, stratejist müştemler veya yaratıcı müşteri temcilcileri var mı? Önümüzdeki yıllarda data bilimcilerin de ajanslarda olmasının önemli bir rekabet avantajı taşıyacağını düşünüyorum.
Bizi doğruya götürecek en iyi yöntem, bence her zaman en doğru soruları sormaktır.
Yorum Yok