Bazı markaların adları yıllar içerisinde, markanın sahip olduğu ürün yelpazelerini aşar. Tüketici tarafından içselleştirilen bu markalar, sektöre ilk giren marka olmanın avantajı, dağıtım ağı ve reklam uygulamaları sayesinde ürünlere ve hatta kategorilere isim verme konumuna gelir. Özellikle ülkemizde bu değere ulaşan bir sürü marka görmek mümkündür. PVC pencere sistemlerine adını veren Pimapen, hijyenik pedlerin toplum tarafından benimsenmiş adı haline gelen Orkid, ya da ağrı kesici isterken kullandığımız Aspirin… Ürün adı haline gelmek, marka bilinirliği anlamında ulaşılabilecek son noktadır. Bu markalar, rakiplerine göre büyük bir rekabet avantajı elde ederken sadece kendi ürünlerinin değil, aynı zamanda adlarının geçtiği tüm ürün kategorilerinde insanların tüketim alışkanlıklarını etkileyecek bir gücün sahibi olur.
Ülkemizde, ürün adı haline gelen markaları düşündüğümüz zaman aklımıza gelen ilk markalardan birisi de Selpak. Halen günlük hayatta bir büfeden kağıt mendil isterken gayrı ihtiyarı olarak ağzımızdan ‘Selpak’ çıkıyor. Bugün Selpak’ın geldiği noktada, kağıt mendilin marka bilinirliğinin üzerine çıkarak, Selpak markası şemsiyesi altında kağıt peçete, tuvalet kağıdı ve kağıt havlu gibi bir sürü farklı ürünü görme imkanı yakalıyoruz. Üstelik bu ürün kategorilerinde Selpak’ın pazar payları, yıllardır koruduğu marka bilinirliği ve kalite standardı sayesinde çoğunlukla üst sıralarda yer alıyor. Kısacası Selpak, gücünü ve değerini tescillemiş bir marka olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu başarılarına rağmen geçtiğimiz günlerde karşıma çıkan bir Selpak reklamı beni ciddi anlamda rahatsız etti.
http://vimeo.com/73912620
Selpak bu reklamda tüketicilere, evdeki havluların zaman içerisinde bakteri üreterek sağlığı edebileceğini ve bu sorunu önlemek için Selpak kağıt havlu kullanılması gerektiğinin mesajını veriyor. Aile ve çocuk gibi izleyicilerin hassas olduğu temalar, günlük hayatta sıklıkla kullandığımız ATM ve taksi gibi ortak kullanım alanlarının bakteri potensiyeliyle birleşince, reklamın kağıt havlu kullanımı ile ilgili mesajını korku unsurlarıyla süsleyerek başarılı bir şekilde izleyicilere aktardığını söylemek mümkün.
Peki kağıt havlu kullanımını söyleyildiği gibi hijyene katkı sağlayabilir mi? Evet, havlular ıslak kaldığı zaman bakteri üretme riski taşıyor. Ne var ki kağıt havlu kullanarak bu riski azalttığımız zaman daha büyük bir riskin doğmasına imkan vermiş oluyoruz. Geri dönüşüm bilincinin maalesef ki henüz oturmadığı ülkemizde, havlu yerine kullanacağımız kağıt havlular, uzun vadede çevreye geri dönülemez zararlar verebilir.
Türkiye’de yıllık kişi başına kağıt havlu tüketimi farklı kaynaklarda yaklaşık olarak 300 ile 800 gram arası değerlerde belirtiliyor. Kısacası, en iyimser senaryoya göre ülke olarak yılda yaklaşık 23.000 ton kağıt havlu tüketiyoruz. Amerika’lı çevre örgütü Conservatree’nin verilerine göre 1 ton kağıt havlu üretmek için yaklaşık olarak 17 ağacı kesmek gerekiyor. Bu demek oluyor ki, halihazırda her yıl yaklaşık 1400 adet ağacımız çöpe gidiyor. Gezi Parkı’nda 500’e yakın ağaç olduğunu düşündüğümüz vakit, iyimser senaryoya göre her yıl 3 Gezi Parkı’nı istemsiz olarak katlediyoruz.
Selpak’ın söylediği gibi, bakterilerin oluşturabileceği riski azaltmak için daha fazla kağıt havlu kullandığımız zaman, çevreye de o kadar daha fazla zarar vermiş olacağız. Her birimiz yılda sadece 6 adet daha fazla kağıt havlu kullanırsak, 500 tane daha ağacı, yani bir Gezi Parkı’nı katletmiş olacağız.
Görünen o ki Selpak, bu reklam kampanyası ile tüketiciyi bilinçlendirmek bir tarafa dursun, korku ögeleri ile insanları istemsiz olarak çevreyi katletmeye davet ediyor. Selpak’ın aile ve çocuk gibi kavramları kullanarak, daha fazla kağıt havlu satabilmek adına insanları daha fazla ağaç kesilmesine teşvik etmesi, sahip olduğu gücü istemli ya da istemsiz olarak kötüye kullanması anlamına geliyor. Bu reklam kampanyası, yalnızca Selpak’ı marka değeri olarak bulunduğu noktaya getiren biz tüketicilere değil, aynı zamanda ülkemize ve hatta dünyaya yapılan bir ihanettir. Keşke Selpak, tüketicilerin ona verdiği değere saygı göstererek sahip olduğu gücü toplum yararına kullanan kampanyalara imza atabilseydi…
Çok doğru bir saptama. Aslında bu reklamla ilgili haksız rekabet oluşturması nedeniyle RTÜK’e başvuru yapılabilir. Gerekirse reklam kaldırılır veya düzeltme yaparlar. Bir ilaç reklamı ile ilgili olarak yapılan bir başvuruyu RTÜK değerlendirdi ve müdahale etti.
Meral TORUN
Meral TORUN
Gerçekden fark yaratan doğru bir saptama…Tebrikler
Sayın Ersan yine ilginç ve önemli bir konuya değinmiş. Zorlu ve çetin geçen hayatımızıda buna neden olan önemli faktörlerden biri ve belki de en önemlisi çevremizden aldığımız veya çevremizden bize bize bulaşan düşünceler… Bu fikirlerinin çoğunun doğruluğu da belirsiz. Reklamlar ise tüketiciyi yönlendirmelerinin yanıda bu tip enformasyonun hızlı yayılmasına da aracılık etmekteler. Kendimizi ve çevremizdekileri bu konularda bilinçlerdirmek adına Sayın Ersan’ın bu çabasının yararlı olacağını düşünüyorum.
Baran beyin bahsettiği durumdaki gibi ciddi marka haline gelmiş ürünler, reklamın insanlar üzerindeki tesiriyle toplumu suistimal edebiliyor. Reklamın doğruluk kriterlerini daha etkin kontrol edebilen mekanizmaların daha işlevsel ve daha bilgilendirici olması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda alınabilecek önlemlerin, gerek hukuksal ayağı, gerekse sosyal denetim mekanizması daha caydırıcı ve daha yaygın olmalıdır.
Değindiğiniz nokta doğru; fakat bir de diğer taraftan bakarak Selpak firmasına yüklenmek yerine bir dahaki reklamlarında kağıt havluların, tuvalet kağıtlarının vb geri dönüştürülebilir ürünlerin geri dönüşümüne vurgu yaptırmaya çalışalım. Reklamları yasak olan ilaçlarla kıyaslamayıp bir reklamı yasaklatıp, durdurmak yerine onu daha iyi hale getirmeye çalışalım, -gerekirse Selpak’a öneri mektubu ve/veya öneri maili atılabilir- böyle ürüne isim vermiş bir markanın böyle bir kampanya yapmasının ne kadar etkili olabileceğini unutmayalım, ayrıca birşey kötü olduğu için yorumlarda olduğu gibi yasaklamak (!) veyahut kapatmak yerine onu bir çözüme ulaştırmak her zaman daha doğru bir yoldur diye düşünüyorum.
Mikroorganizmalarla insanlari korkutup urun satmak iyi tuttu. Gayet tabii kuru kuru kagit mendille temizlenmek mikroorganizmadan arindirmaz.. Selpak ureticileri de bunu cok iyi bilir aslinda. Baran Bey bu bilgiyle Selpakcilarla temas kurup sektorde pekala yer alabilir..
Guzel bir noktaya deginmissiniz. tebrikler..
Öncelikle tebrikler, benim de reklamı gördüğümde aklıma gelenleri gayet güzel dile getirmişsiniz..Yorum yazan bir arkadaşa düzeltme yapmam gerekecek, Türkiye de ilaç reklamı yasak ancak elden satışı olan bazı ilaçların reklamı da serbest..
Tebrikler..
Selpak Ürünlerinin hayatımızı kolaylaştırdığı ve hijyeni sağlamaya yönelik olması bir yana ne kadar tüketici bir toplum olduğumuz gerçeğini de ortaya koyuyor.
Sayın Ersan’ın değindiği nokta çok önemli. ancak ben dahil kaç kişi selpak alırken yok olan ağaçlar aklımıza geliyor. Bilincimize kazınmış olan bu tür reklamların gücünün korkutma yerine gerçekten toplumu bilinçlendirme amaçlı kullanılması selpak satışlarını azaltmayacağı gibi değer katacağına inancım tam.
Selpak daha önceki bir reklamında da “kadınlar ağlar, nedeni sorulmaz (çünkü yoktur imasıyla), selpak verilir” sloganını kullanmıştı. Ürün kalitesiyle değil de tepki çeken tanıtımlarıyla gündemde kalmak istiyorlar anlaşılan..şirketin girişinde “reklamın iyisi kötüsü olmaz” yazıyormuş zaten 🙂
Yorumlarda Mert beyin de değindiği gibi selpak reklamda geri dönüşüme vurgu yapsa daha faydalı olabilir selpak kağıt havlu reklamlarında daha önce işlenen “tek yaprakla çok iş” teması daha az tüketimi vurguluyor diye düşünüyorum, doğa dostu ambalaj kullanarak ödül alan bir marka daha duyarlı olmalı, Baran’a konuya değindiği için teşekkür ederim