Rekabet ortamının gitgide kızıştığı günümüz dünyasında insanlara sesini duyurmak ve onların zihinlerinde kalıcı olmak isteyen markalar, hikâyeleştirmenin değerini keşfetmiş markalardır. Bu nedenle markayı, ürünü ya da hizmeti hikâyeleştirmek, hedef kitlenizin dünyasına girmek için oldukça etkili bir yoldur.

Her markanın aşağı yukarı benzer pazarlama davranışları sergilediği rekabet ortamında, sadece ürün özellikleri, fiyatlandırma ya da güven kazanma ile rekabet ortamından sıyrılması neredeyse imkansızdır. Bu nedenle hikâyeleştirme, hedef kitlenizle aranızda bağ oluşturmak için etkili ve sonu olmayan bir bağ kurma işidir.

Ama bu gerçeğin farkında olan markalar ne yazık ki çok az. Hatta bazı markalar özelikle kalite ve fiyat konumlandırmaları ile güçlü bağlar kuracakları yanılgısına dahi düşüyor. Oysaki günümüzde tüketiciler sadece ürün özelliklerine ve fiyatına bakarak karar vermiyorlar. Markanın iyi, kaliteli ve üstün olma gibi özelliklerinin dışında aidiyet duygusu da hissettirmesi gerekiyor. Çünkü tüketici artık alacağı ürün ve hizmette kendini bulacağı yönler arıyor. Araştırmalarda bunu destekliyor. Tüketiciler mantıklarından çok duygularıyla karar veriyor. Mesela, Galatasaray’ın 2009 – 2010 sezonundaki 2288 adı verdiği mor forma için yarattığı “Cesur ve Onurlu Galatlar” hikâyesi unutulmazlar arasındadır. Hikâyede, mor rengin binlerce yıl önce yaşayan bir topluluk olan Galatlara dayandığı anlatılır ve Galatasaray tarihi ile bağdaştırılır. Bu hikâye, 2288 adlı mor formayı yok sattırmış ve hatta sezon başı ciro rekorları kırdırmıştır. En sevdiklerim ve efsaneler arasında birde Louis Vuitton var. Fransız moda evi Louis Vuitton, ismini 1821 yılında loui-vitton-brand-talksFransa’da doğan Louis Vuitton’dan alır. Louis, seçkin valiz imalatçısı ailelerin evlerinde de çırak olarak çalışır ve Fransız kraliyet ailelerinden “kaliteli seyahat çantaları nasıl olmalı” öğrenmeye başlar. Daha sonra LV Co adıyla kendi valizlerini üretmeye başlar. İlk dükkânını ise 1885 yılında Londra’da açar. Louis Vuitton markası ün kazanmaya başladıktan sonra yaptığı her defilede ve kreasyon tanıtım çalışmalarında yarattığı özel hikâyelerle markanın doğuşunu anlatır, kraliyet kalitesi vurgusu yapar. Hedef kitlesi ağırlıklı olarak kadınlardır ve üst seviyelere hitap eder. Her yeni kreasyonu merakla beklenir, çok beğenilir, çok satılır. İki farklı örnek verdim. İlki üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen hala unutulmaz olan 2288 mor forma ürün hikâyeleştirmesi, diğeri ise Louis Vuitton marka hikâyeleştirmesi. Bu iki örnekte satın alınan şey, ürün, hizmet ya da marka etrafında anlatılan hikâyedir. Bu hikâyeler ise bizleri markalara bağlayan değerlerdir. Müşteri artık gerçekten de önce hikâyeyi satın alır.

2888 mor forma ve Louis Vuitton örneklerinde olduğu gibi hikâyelerle nasıl değer katacaklarını anlatabilen markalar, insanların hayatlarına girmeyi de başarır. Bu nedenle, marka hikâyeleri, içten olmalıdır, özgün ve tutkulu olmalıdır, özel hissettiren ve güven veren olmalıdır. Bu noktalar ne kadar iyi anlatılırsa o kadar çok insan toplar. Hikâye oluşturup etkileyici bir şekilde anlatımlar yapmak ise markaların yapacakları en önemli yatırımdır. Çünkü insanlar hikâyeleri içtenlikle dinler ve yürekten karşılık alırlar. İçtenlikle hikâye yazmak, dinlenebilir hikâye yaratmak hiç kolay değildir. İnsanları etkileyecek ve onlarla güçlü bağlar kuracak özgün hikâyeler hazırlamak zaman ister, yaratıcılık ister. İşte bu yüzden hikâyeleştirme, bir yerlerden beslenmek zorundadır. Bu tarih olabilir, mitoloji olabilir, futbol olabilir. Bu sizin ilgi alanınız, düşünce dünyanız ve yaratıcılığınıza göre değişir. Benim esin kaynağım futboldur mesela. Belki bir futbol tutkunu olmamdan da kaynaklanıyor olabilir, ben futbolu hayatla çok özdeşleştiririm hikâyeleştirmelerimi futbol üzerinden yaparım. Futbol’da kuruluş öyküleri, armalar, formalar, efsaneler, semboller ve ritüeller vardır. Bunlar, marka hikâyeleri yaratmaya çok benzer. Süleyman Seba saygıdır, Metin Oktay efsane, You never walk alone öyküdür, Gazozuna maç ise sembol.

Profesyonel ve sosyal hayat için de benzer durumdan söz edebiliriz. Profesyonel ve sosyal hayatta da hikâyeleştirmeyi çoğu kez kullanırız. Bir konkurda, satışa gittiğiniz bir müşteride, iş mülakatında, hoşlandığınız kıza çıkma teklif edeceğinizde, evlenme teklifi yapacağınızda, neredeyse hayatımızın her alanında…

Hikâyeyi iyi anlatan kazanır…