Size biraz Y kuşağını temel alarak bir şeylerden bahsedeceğim. Kendimi genç addettiğim son birkaç güzel yılda olduğumuz için ya şimdi bahsedeceğim ya da ebediyen susacağım gibi çünkü.
Biz, Y kuşağı sağdan son dönem mensupları, gittiğimiz her yerde izimizin kalmasını isteyen minik stalkerlarız. Stalkerın uygun bir Türkçe’sini koyup tekrar okuyabilirsiniz de bu cümleyi.:)
Varoluşumuzun yankılanması isteğimizi küçükken sıralara ismimizi, karşı sınıftaki sevimli çocuğun ismini, üst dönemdeki aşkımızı, dinlediğimiz müzik grubunu falan yazarak gideriyorduk bir nevi.
Sosyal medya gelince işler biraz daha değişti, sıraya isim kazımak kafi gelmedi ama sesimizi duyurmak için aynı minvalde performans göstermekten tabii ki geri kalmadık. Sosyal medya platformlarında hunharca profil açmak, her gün ileti üzerine ileti girmek, Twitter’da Trending Topic’lerle dans etmek, Instagram’da hashtag krallığı oluşturmak türünde ufak ve zararsız sapıklıklarla duyuruyoruz yine sesimizi. Ve mutlu da sayılırız kendi oluşturduğumuz kıstaslar dahilinde.
İnsanın duyulma ihtiyacı tabi ki sadece bir jenerasyonla sınırlı değil; bu, en eski felsefik arayışlardan birisi aynı zamanda. Fakat, işler bizim jenerasyonda biraz daha gözlemlenebilir şekilde yaşanıyor. Markaların bunu kullanabilmesi de bu gözlemlenebilirlikle başlıyor. Klişelerin en büyüğünden olan “Reklama ayırdığımız bütçenin hangi kısmı etkili oluyor hiç bilemiyoruz ama yine de kıyıyoruz paraya ;)))” vb. cümlelerin giderek içinin boşalmasına da neden oluyor sosyal medya getirdiği büyük miktardaki tüketici verisiyle.
Gidip 16-24 yaş aralığında yer alan birkaç kullanıcının Twitter biyografisine bakabilirsiniz ve çoğunda FB////Metallica///Koç Erkeği///183///1994//İZMİR/İTÜ gibi birbirinden alakasız kombinasyonlara rastlayacaksınız. Ki bu, biraz da olsa sadece beni takip eden değil ama profilime tesadüfen de olsa her giren kişi titresin ve kendine gelsin; aklında bana dair bir tablo oluşsun diye atılmış bir adım.
İnsanın kendini anlatması tabii ki o kadar sınırlı bir alanda zaten mümkün değil –belki de hiçbir zaman mümkün değil- ama oraya internetten alışveriş yaparcasına “etiket” mantığında içerik girmesi gene bu duyulma isteğinden kaynaklanıyor ve bence kendini biraz da değersizleşmiş şekilde ifade etmesine neden oluyor.
Bu tarz duyulma istekleri ve bunların çaresizce uygulanması hakkımızda Fenerbahçeli olduğumuz Metallica dinlediğimiz, boyumuzun baya baya 183 olduğu, ’94 yılında Mart-Nisan arası bir tarihte İzmir’de doğduğumuz ve şu an İTÜ’de okuduğumuzu değil de gerçekten katalogdan donör seçmeyi düşünürseniz güçlü bir aday olacağımızı gösteriyor. Fazlasını değil.
Kısa alanda kendini naifçe tanıtma çabası ve bunun genelde örnekte olduğu şekilde basit kalan uygulanışı, günümüzün “Sıcak şarabı tek geçerim”ci, “Aa akıllı telefonum yok; kullanmıyorum.”cularına da kendilerini “sanatçı bir yönü var abi onun yıkanmıyor galiba ama” olarak lanse etme fırsatını veriyor.
Üstte bahsi geçen herkes bir şekilde bu sosyal medya pazarının tüketicisi oluyor; ama bu pazar oluşturmaya başladığı olumsuz çağrışımlarla popülerliğini eskisine oranla kaybediyor.
Eskiden daha fütursuzca tweetlenirken şimdi bunun nasıl analiz edileceği kaygısıyla yazıyoruz. Çünkü; “kendini duyurma” fikriyle başlayan sosyal medya platformlarının kaçınılmaz bir şekilde satış odaklı çalışmalarla süslenmesi, eski samimiyetimizi kaybettik diye düşündürüyor. Böyle oldukça da biz biraz daha sorgular hale geliyor ve kabuğumuza çekiliyoruz. Çünkü, sosyal medya artık eskisi gibi hissettirmiyor.
Markalar açısından sosyal medyaya dair algımızdaki bu değişikliği daha iyi analiz edenlerin çalışmaları sosyal medyanın pazarlama ve satıştaki geleceğini belirleyecek gibi, peki bizim açımızdan durum ne olabilir?
Burada kendinizi bir ürün olarak düşünün sosyal medyayı da ona göre kullanın demem gerekiyor ve uzun uzun kendinizi nasıl pazarlarsınıza/satarsınıza girmem gerekiyor belki. Siz bunları zaten biliyorsunuz, gerektiğinde de –mülakattan mülakata belki- yapıyorsunuz; ama ben, sonuç odaklı bencil bir ilişki kurmanızı istiyorum sosyal medyayla.
Eğer sosyal medya işiniz değilse, bencilce yaşayın bu ilişkiyi; ihtiyacınız olduğunda yanınızda olsun sizi dinlesin ve bunalımlarınızda sizi güldürsün. Bunun dışında fotoğrafım neden yeteri kadar beğenilmedi, benim niye tırnaklarım hiç öyle güzel olmuyor, aa görüyor musun nerede yemek yemişler gibi yerlere götürmesin; çünkü, proaktif olan sizsiniz bu ilişkide.
Evet, kendimizi pazarladığımız ölçüde bizler birer ürünüz ama gece yatağında huzursuzluktan döne döne kendini heba eden bir ürün varsa da ben bilmiyorum ve ilk prototipi olmaya niyetimizin olduğunu da hiç sanmıyorum.
Yorum Yok