Pazarlama dersi alan herkesin bildiği, hocalarımızın çok sevdiği oligopoli örneklerinden birisi de hava taşımacılığı ülkemizde. Dersinizde bu örnek verilmediyse kuvvetle muhtemel GSM  operatörleri örneğini kullandınız. Oligopolinin tek cümlede özeti; bir kaç isim var pazarda ve müşteri, alacağı ürün/servis için bu birkaç isim arasından seçim yapmak durumunda. Evet, tekele göre daha iyi ve kalabalık ama çok daha iyi olabilirdi diye de düşünmemize engel değil.

Ya THY’nin arada ilahi ve indie mash-up’ı dinleten ama kaliteli servisi ve yüksek fiyatları veya nispeten daha makul fiyatlı ülke içi ayağı AnadoluJet ortaklığı, ya Atlas Jet’in kırmızısı ve bebeksi reklamları, Bora Jet’in nereye uçtuğunu hiç bilmediğimiz uçuşları ya da Pegasus’un ne zaman kalkacağı asla belli olmayan seferleriyle terbiye ediliyoruz bir denli.

Benim bahsetmek istediğim oyuncu Pegasus. Pegasus’un çıktığı günden beri en büyük iddiası “ucuz fiyata uçurmak” ve bunu yapıyor da sayılıyor. Yani, şu an 4 saat üzeri her kara yolculuğu için “Ayyy uçak yok mu:ss” diyerek uçak bileti bakma şımarıklığına girebiliyorsak bunun temel sebeplerinden birisi Pegasus’tur. Yoksa, öğrenciliğini Ankara-İstanbul arasında yol yaparak geçirmiş birisi olarak, İstanbul dendiği anda o gün içindeki tüm Kamil Koç seferlerini sayabilecek düzeye gelmişliğimi inkar edemezdim. Tabii ki yine de ülke içi uçuşlarda belki bir su falan verirler diye Anadolu Jet tercihlerinizi anlayabiliyorum; çünkü, Pegasus’ta ücretsiz bir ekmek kırıntısı dahi alamazsınız, bayılsanız belki üzerinize su atarlar diye umut ediyorum ama onu da denemeden bilemeyiz.

Peki, Türk yolcusu gibi yiyimli tip yolcuyu bir nevi açlıkla terbiye ederek yine de nasıl başarılı oluyor Pegasus? Cevap gerçekten basit; çünkü, sözünü tutuyor, bir diğer deyişle, hala ekonomik. Tamam belki istediğiniz fiyat için biletinizi bir 5 gün önceden alıyorsunuz ama hiçbirimiz de çılgınlarca spontane yaşayıp 20-30 liranın derdine düşen insanlar değiliz.

Hatta kimseyi utandırmak istemem ama bir Türk vatandaşı klasiği olarak biliyorum ki vize alma durumlarında 3-4 ay önceden hangi gün, saat kaçta, hangi uçakla yurtdışına çıkacağınızı bilen pozisyonda oluyorsunuz. O nedenle bir 5 gün önce alınan bilet bize ve özgür ruhumuza pek de fazla dokunmuyor diyebiliriz.

Peki bunun dışında Pegasus’la uçmayı  güzelleştirecek şeyler yok mudur derseniz bu yazıyı asıl yazma nedenim “bedava bilet”e yakınlığı sizlerle paylaşmak isterim. Pegasus Plus Card üyeleri her bilet bedelinin %2 kadar bir kısmını puan olarak kazanıyorlar ve sonraki uçuşlarda kullanabiliyorlar. Hatta diyelim ki check-in’inizi de online yaptınız o zaman da kafadan bir 7 TL kadar puan daha kazanıyorsunuz ve nerdeyse her uçuşunuzdan 10 TL’ye yakın bir puan kazanmış oluyorsunuz. Bu TL kazanma olayı benim gibi milleriyle ne yapacağını bilemeyen THY insanları için çok büyük bir güzellik çünkü çat diye bir sonraki uçuşunuzda harcayıp kafanızdan atabiliyorsunuz.

THY’nin mil kazandırma politikası da sık uçanlar için güzel bir politika ama ortalama sıklıkta olan kullanıcıları için “anlamsız” miktarda mil birikimine neden oluyor. Anlamsız derken, ne bir yere götürecek kadar çok ne de boşverilebilecek kadar az mil sahibi oluyorsunuz, kara kara düşünüyorsunuz ne işime yarayacak acaba Shop&Miles Shop’tan jelibon falan mı alsam millerimle diye. Genelde de bir şey almayı akıl edene kadar o milleriniz geçerliliğini yitiriyor. Bu nedenle direkt TL sahibi olma işi daha net ve basit kılıyor bu işi diyebiliriz.

Pegasus’un çoğu zaman rötarlı ama havada bu rötarın telafi edildiği uçuşları, onu ailemizdeki hayırsız ama yufka yürekli teyze çocuğu rolünde Türk insanına daha da yaklaştırıyor ve belki de bu nedenle başarısını mümkün kılıyor. Bunun yanında pazardaki ikinciliği de kendini daha çok geliştirmesine yardımcı olan başka bir faktör. Evet, gerçekten antipatik addedebileceğimiz güvenlik talimatları videolarına sahip olduklarını ben de düşünüyorum ama bunun yine de bilet alırken sergilediğimiz fiyat ve verimlilik esaslı kararımızı çok da etkilemediği de ortada.

Gel gelelim verdiğimiz ekonomik karar aldığımız hizmetin çok altında kalırsa, bizi bin pişman ederse ne olur? Yani, tüketici için Pegasus’la uçmak bir trajediye dönüşürse ne olur? “Pegasus Tüketici Şikayetleri” isimli derin Google araştırmamın ışığında sıkça rastlanan sorunları ulaşmayı başardım. Birincisi; rötar. Çılgın rötarlar hem de 150 dk gibi. İkincisi, PNR sorunları, sistemdeki güvenlik açıkları; üçüncüsü ise kayıp valizler.

Listelerken sadece kelimelerden ibaretler ama bu üç durumdan herhangi birisi bile seyahatinizin kaderini kökünden değiştirmeye yetecek güçte.  20 dakika rötar var diye 8 tweet 1 instagram postu giren bir nesle 150 dakika rötar göstermek cidden iddialı bir çıkış.

Tüm bunların bir kenara bırakabildiğimizde; bakalım bir sonraki reklamı ne olacak diye değil de bir sonraki promosyonu ne olacak diye beklediğimiz bir marka Pegasus ve bugün ülkemizde biraz daha makul fiyatlara uçabiliyorsak  bunu bu promosyonlara borçluyuz gibi duruyor.

Promosyon yapacağına düzgün hizmet versin yeter diyorsanız bir tercih yapmanız gerekiyor. Bir biletin diğerinin yarı fiyatına olması verilen hizmetin kalite yönünden altta kalmasını haklı kılamaz tabii ki. Ancak, yaşattığı problemler yüzünden yeterince müşteri kaybetmiyorsa, o problemleri düzeltme yoluna gitmeyi tercih etmeyebilir Pegasus –çünkü, Türkiye’deyiz.  Biraz serbest oligopolimizde ipler aslında yine tüketicinin elinde. Tüketici bu gücüyle Pegasus için nasıl bir kader çizecek, izleyip göreceğiz.