Mükemmelliğe eklenecek bir şey kalmadığında değil, çıkarılacak bir şey kalmadığında ulaşılır.
Antoine de Saint-Exupéry
Sade kitabını okuyorum. Hayatımızı sadeleştirdikçe daha çok mutlu olacağımıza inanan, sadeleşmeyi nasıl hayata geçireceğimize dair küçük ipuçları veren bir kitap. Bir zamandır popüler olan “sade yaşam” akımının güzel bir anlatımı.
Okurken içinde bulunduğumuz sektörü düşündüm, pazarlama süreçlerini, markaları, konumlandırma formatlarını, yazdığımız briefleri… Hepsi ne kadar da kalabalık ve karmaşık aslında.
Markaların geleceği için bize yol göstersin dediğimiz konumlandırma formatlarını markaya dair aklımızdaki her şeyi yazacak gibi kullanıyoruz. Ajanslara gönderdiğimiz brieflerde – adı üstünde brief, kısa ve öz olması gerekirken – tek bir kampanyadan markanın düştüğü durumu kurtaracak tüm çözümleri bekliyoruz. Keza araştırma brieflerinde de durum farklı değil. Hazır tüketiciyi oraya çağırmışız, sadece amaçladığımızı öğrenmek yetmiyor. Medya kullanım alışkanlıklarını da duyalım, rekabetle ilgili ne düşünüyor onu da anlayalım vs vs. derken soru akışını moderatörün de, katılımcının da takip edemeyeceği kadar karmaşıklaştırıyoruz. Yeni bir ürün mü çıkaracağız, ya da var olan ürünü iyileştirmek mi istiyoruz, ilk aklımıza gelen bir şeyler eklemek oluyor, çıkarmak değil.
Gelin bu bakış açısını değiştirelim. Yaşamda sadeleşme akımını pazarlama süreçlerimize entegre edelim, en azından bu konuda çalışalım.
Mesela neler mi yapabiliriz?
- İnovasyon toplantınızda, ürüne ekleyebileceklerinizi değil de çıkarabileceklerinizi tartışın. Çıkarınca neler kaybediyorsunuz değerlendirin, belki de düşündüğünüz kadar çok şey kaybetmiyorsunuzdur.
- Briefinizin ana mesajını ‘hashtag’ ile yazmaya çalışın. Vermek istediğiniz mesaj bir twitter hashtag’i olsaydı ne olurdu?
- Briefte yaptığınız iletişimle, tüketicinize geçirmek istediğiniz duygu için tek bir ‘emoji’ seçin mesela.
- Ambalaj tasarımında sadeleşmeye ne dersiniz? Gerçekten şu anda ambalajınızın üzerinde olan şeylerin hepsi orada bulunması gereken şeyler mi? Bu bakış açısı ile şu çalışmaya bir göz atsanıza: http://www.a2591.com/2010/12/minimalist-effect-in-maximalist-market.html
- Fiyat politikasında sadeleşmek de fark yaratan bir bakış açısı olabilir mi? Örneğin geçen gün bir teknoloji markasının fiyatlarını inceliyordum. Belli ki kendi ürünlerini “mass” ve “premium” diye ayırmıştı ve ürüne hangi etiketi verdiyse ürünün fiyatı da o olmuştu. Yani mass diye sınıflandırdığı tüm ürünlerin tek bir fiyatı, premium diye sınıflandırdığı tüm ürünlerin tek bir fiyatı vardı. Bu basitlik, onca fiyat karmaşası içinde bana çok iyi geldi. Siz de kendi markanız için basit bir fiyat politikası yaratamaz mısınız?
Bir taraftan da, bu bakış açısını bugünden sahiplenmezsek, önümüzdeki dönemde tüketiciler zaten bizi buraya itecek diye düşünüyorum. Emojilerle duygularını anlatan, hashtag’lerle yaşayan, yazının kaç dakikada okunacağını görmeden okumaya sabrı olmayan, haber sitelerinin başlıklarını okuyarak gündemi takip eden bir kuşak var önümüzde. Onlar bizi SADE olmaya mecbur edecekler zaten.
Çok güzeldi. Sade: Güzeldir.
Guzell..