Stefan Zweig, “Satranç” adlı uzun öyküsünde, ünlü bir satranç şampiyonuna karşı, bir yolcu gemisinde oyun kazanan sıradan insanların hikayesini anlatır. Bu öyküde, şampiyon Czentovic’e karşı oynayan grubun liderliğini yapan Dr. B’nin hikayesi aslında pek sıradan değil, gayet sarsıcıdır.
Avusturya’nın Hitler tarafından işgale uğraması ile, ülke yönetimine yakınlığı ile tanınan Dr. B bir otel odasına hapsedilerek, göz altına alınır. Her ne kadar göreceli olarak iyi koşullarda olduğu sanılsa da, hiçbir meşgalenin olmadığı bomboş bir odada, hiçliğin işkencesi altında kıvranır durur Dr. B. Bu öylesine büyük bir işkencedir ki, Dr. B’nin elinde meşgul olabileceği tek bir şey kalmıştır, o da kendi beynidir.
Bir gün otel odasının önünde nöbet tutan bir asker ceketini odada bırakır. Askerin ceketini kurcalayan Dr. B cebinde bir kitap bulur. Bu bir satranç kitabıdır. Dr. B kitabı çalar. Kitapta yüzlerce oyun planı vardır. Bu Dr. B için biraz olsun kendisini meşgul etmek adına büyük bir fırsattır.
Her gün bir oyun planını okuyarak geçirir günlerini. Bu meşgale onu biraz olsun rahatlatmıştır. Kitap bitince bir tur daha okur. Sonra bir tur daha. Sonra bir tur daha…
Artık kitapta yazan her oyunu ve oyunlardaki bütün hamleleri ezbere bilmektedir. Ancak sonra tekrar eski sıkıntılı günlerine döner. Aynen Bill Murray ve Andie MacDowell’ın oynadığı “Groundhog Day” adlı muhteşem komedi filmindeki gibi adeta her günü her saniyesi ile aynı şekilde yaşamaya başlamıştır Dr. B.
Ardından, bu hiçlik odasında en yakın oyun arkadaşına baş vurur… Beynine… Büyük bir satranç tahtası hayal eder; beynini siyah ve beyaz olarak ikiye böler. Bir çeşit düş satrancı oynamaya başlar. İki beyinli bir oyun kurgular zihninde. Kendisi de, rakibi de kendisidir.
Oyun sırası Dr. B’ye geldiğinde, bir hamle önce zaten kendisi olan, ve bir hamle sonra da kendisi olacak rakibinin düşüncelerinden arınarak oynamayı öğrenir.
Zamanla, zihnine öğrettiği bu taktikle bir satranç ustası haline gelir. Beyaz Dr. B bir hamle yaptığında, siyah Dr. B ani bir hamle ile kendisine cevap verir. Her defasında iki Dr. B’den biri diğerine yenilir ve rövanş ister. Aylarca, gerçekte var olmayan ve sadece düşüncelerinde oynadığı bu oyunda, piyonları, filleri, kaleleri, vezirleri ve şahları zihnindeki karelerde hareket ettirir.
Dr. B’nin bu şekilde ikiye ayrılan beyni, İtalo Calvino’nun “İkiye Bölünmüş Vikont” adlı romanındaki vikont gibidir. Calvino’nun romanında, bir Türk topunun fırlattığı gülle ile ikiye bölünen bir vikont, bir yanı ile iyiliği, bir yanı ile de kötülüğü temsil etmektedir. İkiye bölünen vikont gibi, Dr. B’nin zihni de ikiye ayrılmıştır.
Hiçlikte dolu bir otel odasında satranç kitabını askerden çalmadan önce geçirdiği günlerde, askerlerin paltolarının kıvrımlarını sayacak kadar obsesif hale gelen bu zavallı adam için, sadece meşgale olsun diye bıkmadan usanmadan okuduğu bu kitap ve beraberinde tüm yaşadıkları bir avantaj haline gelmiştir. Zira artık usta bir satranç oyuncusudur.
Spor giyim markası Under Armour’ın bir reklam filminde “Antrenmanlarının toplamı kadarsın” dediği gibi, sıradan bir insan olan Dr. B’nin bir satranç şampiyonunu devirmesinin ardında, yaptığı sayısız zihin antrenmanı vardır.
Ancak Dr. B’yi, satranç şampiyonu Czentovic’e karşı galip getiren asıl olgu, kendisini ve rakibini aynı anda okuyabilme yeteneğidir. Bu yetenek doğuştan gelebilir ya da Dr. B’nin yaşadıkları gibi bir olaylar silsilesi sonrasında sonradan kazanılabilir. Dünya tarihindeki bütün büyük mareşallerin bu özelliğe sahip oldukları açıktır. Atatürk, Napolyon, Fatih ve Sezar gibi büyük mareşallerin en önemli özelliklerinden biri, hem kendilerinin hem de rakiplerinin oyun planını aynı anda düşünebilme özelliğidir. Onlar, adeta hem kendilerine hem de rakiplerine karşı oynarlar.
Pazarlama da, insanın hem rakiplerine hem de kendisine karşı oynadığı bir oyundur ve bu oyunu kendileri olduğu kadar, aynı zamanda rakipleri de olabilenler kazanır.
Yorum Yok