Eskiden böyle miydi? Bundan 5-10 sene önce insanlar şirketlerin, pozisyonların ve kurumsal hayatta yükselme şansının değerini çok iyi bilirdi. Düzenli maaşın, özel sigortanın, yan hakların ne demek olduğunu ve bunun için gece gündüz demeden çalışıp çabalaması gerektiğini aklından bir an olsun çıkartmazdı. Yeri gelince ofiste sabahlar, gerekirse eşinin çocuğunun doğum gününü bile kaçırırdı. Ahh nerde şimdi o hayatı kaçırmaktan endişe duymayan, ünvan hayranı, henüz hayatı pek de sorgulama fırsatı bulamamış, çalışan çalışan ve çalışan gençler.

Evet, bite-yazdı o dönem. Yeni nesil geldi ve gelmeye de devam ediyor. Anlamak için uğruna seminer seminer gezilen, kitaplar okunan, araştırmaların didik didik edildiği Z jenerasyonunu artık şirket toplantılarında pazarlama direktörü, genel müdür, yıllanmış marka müdürü demeden fikrini dan diye ortaya koyuverirken görebilirsiniz. Bir farklıydı bu çocuklar; cesurlardı, zekilerdi. Geldikleri gibi uyum süreçlerini 6 aydan 2 aya indirivermişlerdi. Siz daha adını öğrenemeden bir bakmıştınız kısa zamanda şirketin parlayan ve umut vadeden yıldızı oluvermişlerdi. Ama çok gençlerdi henüz ve öğrenecekleri çok şey vardı.

İşte bizim hikayemiz bir W harfi olsaydı eğer bu kısım tam olarak W harfinin en ortasındaki yükseklik olurdu. Çünkü hikaye böyle devam etmiyor, birazdan bu parlayan yıldızın nasıl kaymaya başladığını göreceğiz. Bu çocuklar ya CEO olarak işe başlayacaklarını sandıkları için, ya çok çalışmaktan bunaldıkları için, ya maaşlarını beğenmedikleri için ya da başka bir iş uğruna sizi hop diye bir çırpıda terk etmekten hiç çekinmeyecekler. Peki neden? Biz nerede hata yaptık? İlmek ilmek yanımıza oturtup ona şirketi anlatmadık mı? Özgüveni yerine gelsin diye projeyi yönetim toplantısında ona sundurmadık mı? Mis gibi de masası vardı daha ne istedi?

Kesin başka bir sıkıntı var. Bu çocuklar tembel miydi yoksa? Teknoloji bu çocukları kolaycı mı yapmıştı? Küçük dağları kendileri mi yarattı sanıyorlardı? Yok yok aileleri bu çocukları çok şımartmıştı.

Şimdi okurken bu ihtimaller size de bir garip geldi değil mi? Ama itiraf edin hepiniz bunu bir kere konuştunuz ya da bir kez olsun aynen bu şekilde aklınızdan geçirdiniz.

Sorun aslında o çocuklarda değil. Sorun aslında dünyanın değişim hızına ayak uyduramamış 9-5’ci, ofis-sever, ünvanlarla yatılıp kalkılan bu çok beğenilmiş sistemi değiştirmeye kıyamıyor olmamızda. Şartlı refleks yasasını ofislere sokup “insanları ne kadar çok çalışma alanında tutabilirsek o kadar çok çalışırlar, disipline olurlar!” mantığıyla ofis ışıkları altında masalara yapıştırıp iyi performanslar bekliyor olmamızda. İşte yeni nesil bu bug’ı çözdü – bu ışık parıltısı saçan Tinker Bell’leri artık yakalayıp kafese kapatamıyoruz.

Bir nesil düşünün ki internetin, teknolojinin göbeğine doğsun; Hop diyor Çin’deki genç girişimcilerin başarı hikayelerini dinliyor, oradan Avrupa’daki Start Up seminerlerini canlı izliyor, bir tıklıyor dünyanın dört bir yanındaki şirketlere ulaşabiliyor. Sadece bununla da kalmıyor online eğitimler, gördüğü tasarımlar, ulaşabildiği insanlarla ufkunu genişlettikçe genişletiyor. Evet, belki yeterince tecrübesi yok henüz, uzman ya da senior uzman ya da junior manager ya da senior bıdı bıdı olmayabilir ama bu çocuk hala geleceğin yıldızı. Mesele ki biz bu çocukların içindeki o cevheri çıkartabilelim.

Onu 5 kademeli iş görüşmeleri, “case” sunumları ve testlerden sonra işe alıp çok da hayranlık duymadığı bir düzenin içine sokmak yerine karşılıklı fayda sağlayabileceğimiz yeni modeller geliştiremez miyiz sizce de? Belki biraz eşitlik, biraz özgürlük, o deneyip deneyip ortaya çıkartamadığımız yaratıcılığın kendini bulacağı çalışma alanları, hatta belki de “hiçbir” çalışma alanı…

İşte belki o zaman bir şeyleri değiştirmeye başlayabiliriz. Bay ve bayan Z’ler ise size taptaze fikirlerini ve enerjisini katmaya çalışırken sizler de bu yeni nesle biraz alan tanıyıp ona işini ve şirketini sevdirmek için birçok farklı sebep vermeye çalışabilirsiniz.

Bizler pazarlama dünyasında “ARTIK ÜRÜN DEĞİL, İNSAN ODAKLI PAZARLAMA YAPMALIYIZ” diye bangır bangır bağırırken belki bu modeli önce şirket organizasyonlarımızda kullanmaya başlamalıyızdır. Eee ne demişler: Herkes kapısının önünü temizlerse dünya tertemiz olur! Düşünsenize pazarlama stratejinizi kökten değiştirdiğinizi. Etkisini oturduğunuz yerden bakarak bile göremiyor musunuz?

“İyi hoş dedin de, şimdi ne yapmak gerek bize onu söyle”  derseniz de, size ne yapmanız gerektigini soyleyemem ama tek bir oneride bulunabilirim o da sakince laptoplarinizi kapatip, telefonlarinizi sessize alip en yakininizdaki Z ile biraz vakit gecirmeniz ve onu dinlemeye baslamaniz olabilir.

Unutmayalim ki onlar bizlerin, sirketlerimizin ve ülkemizin gelecegi olan nesildir. Bir bakalim bu nesli nasil kazanabiliriz.

Sevgilerle,

Ayşe Serra Saygılı