Tüketicilerin ürün ve hizmetten beklentileri zamanla birlikte değişiklik gösterdi, gösteriyor. Buna bağlı olarak marka ve şirketlerin sorumluluk ve stratejileri de?
Dünya doğal kaynaklarının tükenebilir olduğu bilincine ulaşan, özsaygı sahibi bir takım tüketiciler firmaları değerlendirirken, sadece ürün ya da hizmet kalitesini değil, kurumların sosyal ve çevresel sorumluluklarını da göz önünde bulunduruyor. Müşterilerin bilinç, beklenti ve davranışları, sosyal medyanın da etkisiyle hızlı ve global bir şekilde yayılıp işletmelerden beklenen sorumlulukların çıtasını yükseltiyor, şirketlere yeşil sorumluluklar yüklüyor. Aslında bu yeşil bilinç ve beklenti, şirketlerin itibar oluşturması için de büyük bir fırsat!

?Yeşil? kelimesi size ne ifade ediyor? Green Marketing (Yeşil Pazarlama) deyince aklınıza ne geliyor? Umarım yeşil deyince aklınıza her tür ideolojiden önce ?doğa? geliyordur! Çünkü tabiat, çoğu zaman unutulsa da, sahip olduğumuz en değerli miras!
Yeşil pazarlama; toplumun ve tüketicinin ihtiyaçlarını karşılarken, doğal çevreye ve tükenebilen kaynaklara karşı duyarlı olma sorumluluğu hisseden, çevre dostu pazarlama faaliyetlerini içerir.
Her literatürde terim bolluğu olduğu gibi, yeşil pazarlama da farklı tanımlarla ve ekolojik pazarlama (ecological marketing), çevreci pazarlama (environmental marketing) ve sürdürülebilir pazarlama (sustainable marketing) isimleriyle anılabiliyor. Aslında bu terimler aynı şeyi ifade etmiyor, her biri yeşil pazarlamanın birer aşaması?

Peki, ilk nasıl çıktı ortaya yeşil pazarlama?

20. yüzyılın başlarından itibaren, her gün daha da artan doğal kaynak kullanım hızı, buna bağlı çevresel etkiler ve ekolojik değişiklikler; 1950lerde kaynakların bitebileceği ile ilgili kaygıların artmasına sebep oldu. 19. yüzyılda sayısı az olan çevresel örgütlere (örneğin Doğal Hayatı Koruma Derneği); 20. yy?ın ortalarından itibaren birçok yeni çevreci kuruluş eklendi (Uluslararası Doğa Koruma Birliği, IUCN; Dünya Doğayı Koruma Vakfı, WWF; Greenpeace vb.).

Çevresel kirliliğe karşı bu uyanış, kamuoyu ve şirket davranışlarında da değişikliklere sebep oldu. Tüketicilerin çevresel bilinç, talep ve davranış eğilimlerine bağlı olarak; çevresel faktörleri göz önünde bulunduran stratejiler, şirketler için önem kazanmaya başladı. Doğaya saygılı tasarım, üretim stratejileri, sosyal sorumluluk ve pazarlama faaliyetlerinin tümünü içeren Green Marketing terimi de, 1975 yılında Amerikan Pazarlama Derneği?nce düzenlediği Ekolojik Pazarlama Semineri itibariyle literatüre geçti.

Yeşil hareketlerin önem kazanmasıyla beraber, yeşillenme siyasete de yansıyarak, sadece çevreciliği temsil etmekten çıkıp, sosyal adalet ve barışçıl görüşü de temsil eder hale geldi.
1973?te İngiltere?de kurulan Avrupa?nın ilk ulusal yeşil partisini (o günkü adı ile ?People?) takiben Almanya ve Belçika kökenli yeşil siyasi partiler Dünya kamuoyunda büyük ses getirdi.

Wangari Maathai Nobel Barış Ödülünü alırken

Kenyalı politikacı ve aktivist Wangari Maathai?nin 2004 yılında aldığı Nobel Barış Ödülü, Yeşil Politika ve Yeşil Partilerinin dünya kamuoyundaki itibarını daha da arttırdı.

Bugün birçok ülkede (İsveç, Norveç, Güney Afrika, Kanada, Avusturya, Pakistan, Hindistan, Lübnan, Sudi Arabistan vb.) kanunları etkileyen ve oluşturan çevreci siyasi partiler bulunmakta. Türkiye?de ise seçimlerde aktif olmamakla beraber, ?Yeşiller Partisi? bulunmaktadır. Yeşil siyasi partiler hakkındaki bilgilere http://www.globalgreens.org/parties linkinden ulaşılabilir.

Green Marketing?i kim, neden uygulamalıdır diye sorarsanız?
Çevresel sorumluluk, sadece ürünün sahibi şirkete ait değildir. Hammadde üreticisi, tedarikçisi, dağıtıcısı, tüketicisi olmak üzere, değer zincirinin tüm halkalarına büyük görevler düşmektedir. Ancak en çok da marka sahibi işletmelere? Toplumun gözünde belli bir kişilik ve imaja sahip olabilen markalar, yeşil pazarlamanın en etkili temsilcisi olabilirler. Markalar, doğru imaja sahip olduğunda harikalar yaratabilir ve bu imaj pazarlama stratejilerinden doğrudan etkilenir. Başarılı bir yeşil pazarlamanın ticari etkisini, zincirde en belirgin hisseden halka, marka olacaktır. Yeşil firmalar, özellikle de yeşil operasyon yönetimlerini ve pazarlama güçlerini kullanarak bu değer zincirinde öncülük görevini üstlenmeli; üretim ve tüketim zincirindeki tüm halkaları çevreye karşı olan sorumlulukları konusunda bilinçlendirmelidir. Bu bilinçlendirme ve geniş kadrolu yeşil pazarlamayı gerçekleştirebilmek konusunda büyük bir avantaj vardır ki her işletmeye nasip değildir: Tıkır tıkır işleyen bir tedarikçi zinciri yönetimi ve her mecrada gerçekleşen interaktif firma-müşteri iletişimi? Bu bilinçlendirme ve iletişimin getireceği işbirliği, markanın ve ürünlerin tasarım, üretim ve tüketim aşamasında doğaya verdiği zararı azaltarak, markayı daha yeşil ve duyarlı kılar.

Daha geniş açıyla, İşletmeler Yeşil Pazarlama kullanıyor (kullanmalı) peki ya NİÇİN?

Doğa öyle cömert ki? Ona yatırım yapmak için tereddüt etmemeli! Doğaya yapılan yatırımın karşılığı fazlasıyla alınır.

Doğa öyle cömert ki? Ona yatırım yapmak için tereddüt etmemeli! Doğaya yapılan yatırımın karşılığı fazlasıyla alınır.

-Yeşil Pazarlama, rekabet üstünlüğü sağlamada başlı başına bir fırsat olduğu için
-Çevresel değer ve faaliyetleriyle fark yaratıp, sektöründe sivrilebilmek için
-Devletin ve çevre kuruluşlarının kurallarına uymak için
-Devletten teşvik almak için
-Çevreye verilen zarar ile ilgili güvensizlik ve itibar kaybı yaşamamak için
-Yeşil pazarlama stratejilerinin Pazar payında sağlayacağı yeni kazanımlar için
-Yeşil bir imaj yaratarak itibar kazanmak için
-Çevreye gösterdiği duyarlılık ile, tedarikçisinin, çalışanının ve müşterisinin moralini arttırmak için
-Atıkların azaltılma sürecinde değer zincirindeki tüm birimlerle (ham madde üreticisi, tedarikçi, çalışan, müşteri?) iş birliği sağlamak için
-Müşterilerini ve tedarikçilerini çevresel gelişim sürecine dahil ederek, interaktif iletişim gücünü arttırmak için
-Geri dönüşüm (daha az atık) ve kaynakların verimli kullanımı (daha az hammadde) maliyeti düşürdüğü için