Nedir?
Ders Kitabı: “…bir siyasi partiyi veya adayı potansiyel seçmenlere uygun hale getirmek, siyasi partiyi veya adayı en yüksek sayıdaki seçmen kitlesinin ve bu kitledeki her bir seçmenin tanımasını sağlamak, rakipleriyle arasındaki farkı ortaya koyup, en az masrafla seçimi kazanmak için gerekli olan oyu elde etmek amacıyla kullanılan tekniklerin tümüdür…”
Ne değildir?
Propaganda.
Ne zaman başladı?
1950’lerde radyo aracığıyla propaganda şeklinde,
1970’lerde dergi ve gazete ile ilk gerçek siyasal reklamcılığın temelleri atıldı,
1980’lerde siyasal reklamcılık, ilk etapta gazeteler yoluyla, nihayet yasal zeminle tanıştı,
1983’de Seçim kampanyası başarılı olan Anavatan Partisi’nin reklam çalışmalarını yürüten Manajans kurucusu Eli Acıman şöyle dedi; “...siyasal partiler bir margarin üreticisinden biraz farklıdır. Farklar şuradan gelir, üreticiler bir ürün, bir hizmet satarlar, siyasal partiler ise bir inanç satarlar. Parti bu inancı nasıl satacağını düşünür ve bu konuda uzman olmadığı için acze düşer ve bu noktada reklâm ajansına ihtiyaç duyar…”
1987’de 1983’de hazırlanan siyasal reklamcılık yasasına ek olarak radyo ve televizyon da eklendi,
1987 seçimlerinde partilerin profesyonel reklam ajanslarına outsource ettikleri kampanyaların reklam filmleri ilk defa TRT’de yayınlandı, 1991’deki genel seçimlerde, yurt dışından yabancıları siyasal reklamcılığa ANAP’a ‘danışman’ olarak sokmayı başardık ama seçim başarısız oldu,
2007’de bir işi doğru düzgün yapamayıp her şeyin dozunu kaçırdığımızdandır ki, siyasi parti reklamları yasaklanır,
2011’de yeni RTÜK düzenlemesiyle yeniden serbest bırakılır ve partiler rekor üstünde rekor kırarak deli gibi para harcar,
2014’de siyasi pazarlamayı dijitalleştirmeyi unuttuk ama reklamı yaptık.
Güncel durum.
İmaja yönelik, söylenenleri bir de yönetmenin liderliğinde, sanat yönetmenin gözünden, ve ‘güzel’ müziklerle tekrarlandığı, televizyonda reklamı bile çıkıyorsa o zaman iyidir algısını destekleyen, gündemden kopamamış, ufuk ve vizyona sahip olmayan, hayal kurdurmayan, kopyalayan, saçmalayan, aptal yerine koyan, gururla ajite eden, negativite ve pozitivite ile birbirini götüren, iz bırakmayan, inandırmayan siyasal reklamcılığı izliyoruz.
Seni ne bekliyor?
Doğru anlatamamak. Doğru anlaşılamamak.
E bu işler nasıl olacak?
Kapanmayan bir kapıyı, hızlı çarparak kapatmayı denersin. Eğer kapanmazsa bir kez daha deneyebilirsin. Eğer o kapının kapanması şartsa bir kez daha dene. Hadi sinirlendiğini varsayalım, bir kez daha en hızlı, en güçlü ve en inançlı biçimde bir daha çarp! AmaUnutma! Sonuç ne olursa olsun, neden kapanmadığına mutlaka bir bak. Siyasal reklamcılar hizmet ettiği partileri yeniden konumlayarak tanımlamalılar. Partilerin siyasal politikalarını anlatırken kullandığı tonla, siyasal reklamlardaki ton aynı paralelde ilerlememeli. Onun yerine siyasal reklamlar bir sonraki iletişim dilini ve tonunu tanımlamalı/tanıtmalı. Samimiyet, eğlence, espri ve yaratıcılık siyasal reklamcılığın bir parçası haline getirerek ‘ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemlidir’ ilkesini, seçmen araştırmaları dahilinde yeniden uygulamaya başlamalı. Bir diğer önemli konuda partiye sadık seçmenler haricinde, rakip siyasi partilerin bünyesindeki seçmenleri stratejinin parçası haline getirmeli. Ve en önemlisi, parti liderlerini değişime ikna edebilmeli.
Birleşmesi gereken iki nokta.
Siyasi partilerin reklamı ve propagandası aslında 7/24 yapılıyor. Ağızdan ağıza, ağızdan kafaya, kafadan göze, eller-ayaklar, başlar-kıçlar hepsi faal. Sosyal medyayı da dahil ettiğimizde, o filmlerde yangını söndürmeye gelen itfaiyecinin, suyu fışkırtmak için açtığı hortumun tazyiği yüzünden elinden kaçıp sağa- sola-yukarı-aşağı deli gibi savrulması ve beş on kişinin o hortumu yakalamak için çabalaması geliyor aklıma. Sonra da tabii ki derin bir hüzün.O yüzden siyasi kurumlar aktif dönemleri boyunca yaşananları çok iyi analiz etmeli. Yaşananları hiç yaşanmamışcasına ya da yaşananları unutmamaya yemin etmişcesine bir amaçla karşımıza çıkmamalılar. Çünkü reklamla hafıza silinmez. Çünkü reklamla eksikler giderilmez, bir günde zirveye çıkılmaz. Reklamla karşındakini işaret parmağınla gösterip “seni gördüm, seni duydum, seni anlıyorum. Bekle geliyorum! Bekle düzeltiyorum! Bak bu yeni!” dersin. Çünkü ürün de olsa inanç da olsa, her şey insanların gözü önünde gelişir ve evrimleşir. Bunu unutmak, stratejide hedef kitlenin insan olduğunu unutmak gibi ve aslında unutulması imkansız olarak düşünülen bir şeydir. İşte ‘ama’ bağlacı böyle durumlar için yaratılmış. Bu arada, kısa bir süre reklamcılık da yapmış olan Mevlana, şöyle bir özlü söze de imza atmış “Gözünün gördüğünü, gönlünün gördüğüne değişirsen eyvallah. Gönlünün gördüğünü, gözünün gördüğüne değişirsen eyvah eyvah.”
Konuyla ilgili başka bir şey?
Evet. Bir film var, adı No. 2012 yapımı. 1988’de Şilili kötü bir general için yapılacak plebisitin sonucunda sandıktan ‘hayır’ çıkması için reklamcıların kullandıkları strateji ve taktikleri anlatan bir hikaye. Sonra da bu taktikler siyasal reklamcılıkta fazlasıyla kullanılmış. Sakın thepiratebay.sx’den utorrent aracılığıyla filmi indirme! Satın al. Sa-tın-al!
Son söz Necati Özkan’dan;
Siyasetle ilgili misiniz? Değilseniz bile, ilgilenmelisiniz! Çünkü siz ilgilenseniz de, ilgilenmeseniz de siyaset kadar sizin hayatınızı doğrudan etkileyen bir başka meslek dalı yoktur.
Teşekkürler;
Bu yazıyı yazmamda bana yardımcı olan The Hives – The Black & White Album’e teşekkürler.
—————————————-
Kaynak Kodları.
http://tasam.org/tr-TR/Icerik/842/turkiyede_siyasal_reklamcilik_uygulamalari
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/407337.asp
http://www.yerelsiyaset.com/v4/sayfalar.php?goster=ayrinti&id=878
http://www.reklamazzi.com/akp-chp-ve-mhpnin-reklam-kampanyasi-analizi-129943.htm
http://necatiozkan.blogspot.com/ http://thebrandage.com/arsiv/mart-2009-2/
http://www.meshursozler.com/oku/11605-gozunun-gordugunu-gonlunun-gordugune-degisirsen-eyvallah-gonlunun-gordugunu-gozunun-gordugune-degis.html
—
mert.
Yorum Yok