Geçmişe yönelik doyurulmamış arzu, ve onun verdiği tatlı hüzün, nostalji. Nostaljiyi somutlaştırarak, renge, müziğe, kokuya veya görsel içeriğe dönüştüren “geriye dönük” akıma ise Retro diyoruz.
Temel ihtiyaçların, lüksün, toplumların, bireylerin yaşadığımız gezegenin dinlerin ve dahi aşkın pazarlama materyaline dönüştürülebildiği dünyada, geçmişe duyulan özlemi kaşıyarak talep yaratmaya ne diyoruz?
“Retro marketing” tabirini ilk dile getiren Stephen Brown, onu geçmiş döneme ait ürün/hizmetin canlandırılması olarak tanımlıyor. Süreklilik arz etmediği gibi diğer pazarlama faaliyetlerinden bağımsız olduğu için, güçlü temelleri olan markaların cepteki alternatif methodu demek yanlış olmaz. Retrospektif markalama ve başlı başına bir iletişim şekline dönüşen retro dili bugün yalnızca yaşanmışlıkların özlemiyle yanan orta yaş ve üzeri grubu değil bugünün geçmişle bağ kurmak isteyen post modern bireylerini de cezbediyor.. Bu çalışmalar ile hem hafızalarındaki geçmiş deneyimleri tazelemek isteyen kişilere hem de retronun cazibesine kapılan gençlere hitap ederek pazarın çoğunluğuna ulaşmak mümkün. Daha önce denenip tutmuş, tüketicideki algısı bilinen bir sunum olarak oldukça risksiz, ortaya çıkan işler hayli keyifli. Şöyle bir bakın, retro içeriklerde tüm Neclalar, Nerimanlar çekici , Hulusiler karizmatik, tüm ürünler vazifesini layıkıyla yerine getiriyor, vaad edilen dünya fevkalade mesut. Şu da aşikar ki, modern dünyada ışık hızıyla yarışan tüketim konseptinin bir çıktısı olarak her ihtiyaca benzer cevapları verecek binlerce ürünün bulunması, her ürünün tüketici üzerinde promosyonuyla,söylemiyle,sunumuyla kompleks bir baskı oluşturuyor. Hal böyle olunca çok sayıda markanın dönem dönem iletişim stratejilerinde retro konseptine sarıldığını görüyoruz. Post modern bireylerin ihtiyaçlarını geçmiş ve bugünün senteziyle karşılarken sosyal etkileşimi arttırmak için nostalji teması oldukça akılcı bir yaklaşım.
Retro pazarlamanın dinamikleri de marka ile ilintili tüm pazarlama faaliyetlerinde olduğu gibi marka kimliği ve onunla bağdaşacak türden hikaye anlatımında yatar. Olabildiğince idealize edilmiş bir nostalji teması üzerinden bugünün ihtiyaçları vurgulanarak, bu ihtiyaçlar teknolojinin renklendirdiği modern yöntemlerle karşılanır. Ortaya ne mi çıkar? Rengarenk retro temalı buzdolabı ve beyaz eşyalardan, unutulmaya yüz tutmuş geleneksel tatların yeniden keşfedilmesinden tutun da mimarlık tarihinin ışıltılı dönemlerini taklit eden konut projelerine kadar geniş yelpazede işler.. Retrodan büyük fayda sağlayan başka endüstriler de var elbette, moda, eğlence. Otomotiv sektörü de Chrysler PT Cruiser, Volkswagen Beetle gibi retro ürünler ile klasik araba severleri, koleksiyonerleri ve son yıllarda sayıları artan “şirin” bayan sürücüleri kalbinden vurmaya devam ediyor. Tüm bu örneklerden farklı olarak bir diğer başarılı retro uygulayıcısı Migros, retro yaklaşımının “süreksiz” yönünü de kırmaya niyetli. Konsepte dönüştürerek belirli dönemlerde relansmanı yapılan nostalji köşesi ile birden çok markayı nostalji çatısında birleştirerek hem trafiği artırıyor, hem de Migros markasının köklü geçmişine atıfta bulunuyor. 2011’de nostalji reyonu için hazırladığı tarihi kartpostallar buna en güzel örnek. Yine de pek çoğu tüketici tarafından Fruko’nun yıllar sonra orjinaline sadık kalınarak çekilen”On yüz bin milyon baloncuk yuttum” söylemi kadar benimsenmedi.
Retro gelip geçici bir trend değil, bugünler dünde kaldığında bugünün popüler müzikleri eşliğinde retro konseptli bir ortamda kahvelerimizi alırken bugünün renklerini özlemle anacağımız günler görebiliriz. Geleceğe dair ürettiğim onlarca senaryo içinden retro içerikli olanları şimdi ifşa etmeyeceğim, ve lakin, sizin de Z kuşağının hedef kitle tanımına hızla yaklaştığı günlerde bugünleri gerçekten özleyeceğimize dair bir hissiyat var içinizde. 🙂
Yorum Yok