Son günlerde hepimiz sosyal medyada paylaşılan ve milyonlarca kişi tarafından izlenen sosyal deney videolarını görmüşüzdür.
Kadına karşı şiddete yönelik olarak yapılan, küçük İtalyan çocukların karşılarındaki kıza vurmaları istendiğinde verdikleri tepkinin ölçüldüğü deney…
Orkid’in “kız gibi” kampanyası.
Biraz daha geriye gidersek Dove’un gerçek güzellik, çizim kampanyası…
Son dönemde, şikayetçi olduğumuz artık tüketiciler reklam izlemiyor, markalara bağlılık düşüyor durumunun aksine, şiddet deneyi 6 günde 23 milyon kişiye ulaşmış, Orkid kız gibi reklamı 54 milyona yaklaşmış, Dove’un çizim kampanyası 2013’de tüm zamanların en çok izlenen viral reklamı ve 3. en çok paylaşılan videosu olmuş.
Peki neden?
1- Gerçeklik insanları kalbinden vuruyor: Yıllarca tüketicilere, hedef kitlemize, hep kendi vermek istediğimiz mesajları, kendi istediğimiz şekillerde verdik. Hatta yakın zamana kadar nöro bilimin bize insanlar duyguları ile hareket ettiği verisini vermesinden önce iletişimimizde hep fonksiyonel faydaların peşinde koştuk. Bu da bizi gerçeklikten, hayattan kopardı. Aynı yalan dünyalar, aynı klişe faydaların içine takılıp kaldık. İçgörü denen şeyi masalarımızın başında yazmaya başladık. Oysa tüketicilerimiz tonlarca bilginin, reklamın, içeriğin içinde kendilerini etkileyen, yüreklerini şöyle bir hop ettiren hatta bazen burkan, güldüren, eğlendiren şeylere tepki veriyorlar. Gerçekten anlandıklarını hissettikleri, kendilerini buldukları ya da kendilerine bir şey katan markalara bağlanıyorlar. Arada bir profesyonel kimliklerimizi unutup, sokağa, en saf hali ile tüketicilerin arasına karışıp “gerçek” içgörülerin peşine düşmeliyiz.
2- İnsanlara parçası olacakları bir amaç, bir neden, bir inanç vermek gerekiyor: Artık tüketicilerimiz sadece gerçek hayatta değil sosyal medyada da bir imaj yönetiyorlar. İzledikleri ve paylaştıkları her içerik kendileri ile ilgili bir mesaj geçiriyor takipçilerine. Eğer onlara markanızın faydasını anlatan bir içerik sunarsanız paylaşmaları pek mümkün değil; ancak onlara bir amaç, bir neden, bir inanç üzerinden yaklaşırsanız hem aidiyet hissettirir hem de karşı tarafa kendileri ile ilgili olumlu mesajlar yansıtmalarına yardımcı olursunuz. Dolayısı ile markalarımızı “fayda” odaklı değil “inanç”, “amaç” odaklı yönetmeye geçmeliyiz. Dove’un gerçek güzelliğe, Orkid’in kuralları yeniden yazmaya inanması gibi.
3- Cesaret, bilinen kuralların dışına çıkmak fark yaratıyor: Dove’un çizim kampanyasını yaratan Ogilvy Brezilya kreatif direktörü Anselmo Ramos’un dediği gibi: “Bu işin bu kadar başarılı olmasında müşterinin payı büyük, çünkü bir film senaryosunu değil bir sosyal deneyi onayladılar”. Birçok pazarlama profesyoneli için zor bir karar. Daha kontrollü, daha steril, her aşamasını kare kare bildiğimiz içerikleri onaylamak elbette daha kolay ancak alınan sonucu düşününce biraz daha cesur olmak iyi olmaz mı?
Taptaze, yepyeni bir iletişim kulvarı açıldı önümüze: Sosyal deney. Daha çok marka bunu deneyimleyip, markasına olumlu sonuçları gördükçe daha da yaygınlaşacak. Ancak her zaman olduğu gibi ilk adımı atan, hep önde olacak. Bakalım Türkiye’de bu adımı kim atacak?
Yorum Yok