Geçen hafta her tür sosyal medya feed’inden, maillerden, eşden dosttan Cannes ile ilgili bilgiler aktı durdu. Ben severim her tür hayata mola verme, birkaç gün bir şeyler izleme, dinleme, yeni insanlarla tanışma fırsatını. Kim sevmez? Cannes eskiden sadece yaratıcı ekiplerin gittiği bir etkinlikti. Yavaş yavaş ajanslardaki diğer ekipler, müşteriler, ünlüler eklendi; şimdiki cümbüşe dönüştü. İyidir değişiklik. İyidir desek ne olacak? Kaçınılmazdır zaten.
Cannes’ın güzel yönleri malum. Aşağıdaki iki yazı ise Cannes’ın sorgulanası taraflarına odaklanıyor:
http://www.wsj.com/articles/BL-269B-3813
İlk yazı, yaşayan efsanelerden Jeff Goodby tarafından kaleme alınmış. Cannes’ın artık kendisini heyecanlandırmadığını söylüyor; borucular fuarı tadında, mekanik, sıkıcı bir hal aldığından şikayet ediyor. “Eskiden Cannes’da konuşulan, ödüllendirilen işleri, sektör dışından insanlar da bilir ve severdi. Şimdi, Cannes’da gördüğüm ilginç bir teknolojiyi, dönüp anlatmaya kalktığımda zaten doğru dürüst beceremiyorum, becersem de karşımdaki ilgilenmiyor.” diyor. İyi bir reklamın herkesin diline düştüğü eski günleri arıyor.
http://www.wsj.com/articles/BL-269B-3813.
The Guardian’da çıkan yazısında Havas Media’dan Tom Goodwin ise şöyle diyor. “Cannes, taze mümkün olanlar ile olması hiç de muhtemel olmayanların bir tür fetişize edilmesi.” Cannes’da ödüllendirilip duran, yeni teknolojileri de kullanan işlerin, sokaktaki insan tarafından hiç deneyimlenmemiş, kimsenin bilmediği işler olduğunu, sokaktaki insanın sektörün küçümsediği bebekli, dans eden arabalı klasik reklamları sevmeye devam ettiğini söylüyor.
Yazarın sorusu şu: Birçok sektörün ölüm kalım savaşı verdiği günümüzde, iletişim sektörü neden işlere geniş ölçekte değer katabilen çözümler yerine, örneğin, NFC’li güneş bileziği gibi çok az insana erişen çözümlere kafa yoruyor? Dahası onları baş tacı ediyor? (http://adage.com/article/special-report-cannes-lions/nivea-ad-turns-kid-tracker-wins-mobile-grand-prix/293745/) http://www.theguardian.com/media-network/2015/jun/08/cannes-lions-advertising-festival-disconnect-consumer-technology )
Yeni teknolojiler markayı farklı biçimlerde ifade etmenin yolarını açıyor. Ama markanın sağlam bir varoluş sebebi, özenli bir pazarlama stratejisi ve iletişiminde samimi bir ilginlik yakalama çabası olmadığında, yenilikçi olması hedeflenerek yapılan kimi işlerin, hemen parlayıp söndüğünü, markaya kalıcı hiçbir katkı yaratmadığını gözlemliyorum. Bu tip işlerin yaygın rasyonelize edilme biçimi az bütçeli olmaları. Bu rasyonel zamanına parasından daha az değer verenlerin veya iletişimi stratejik bir rekabet avantajı olarak görmeyenlerin rasyoneli olabilir ancak. Dahası bu farklı uygulamalar tek elden çıkamadığından, markanın tavrı veya hikayesi giderek yoruma açık hale geliyor.
E ne yapacağız o zaman? Uygulamayacak mıyız yenilikleri? Elbette uygulayacağız. Ama iletişimin deva olabileceği net bir iş derdi tarif edebilmek her şeyden öncelikli olmalı. Sonra o iş sorununa çözüm olacak iletişimin emrine amade olsun tüm yeni teknolojiler…Ben Cannes işlerine baktığımda (ki hepsine de bakmadım) bir kısmının markanın varolma sebebiyle bağını kuramadım, nasıl, ne ölçekte bir iş sorununa çözüm bulduğunu anlamadım. Sektörün probleminin Cannes’ın problemi haline gelmiş olması doğal.
Yorum Yok