Doğayı yeniden keşfedin – #RediscoverNature” başlıklı bir kampanya için 3 jenerasyondan farklı kişilere aynı soru soruluyor: “Çocukken eğlenmek için ne yapardınız?”

İlk iki kuşağın cevapları neredeyse aynı. Ama son kuşağın yanıtları ailelerini endişeye yöneltecek cinsten. Şuradan izleyin:

https://youtu.be/is5W6GxAI3c

Teknoloji hızla gelişirken doğayla ilişkisini kaybetmiş ve sanal gerçeklik içinde yaşamayı tercih eden bir kuşak mı geliyor sorusu sıkıntı yaratacak gibi duruyor. Ama ben daha farklı düşünüyorum. Bakın, yaşlılar sanal gerçekliği deneyimlediklerinde onların da hoşuna gidiyor (atlaya atlaya izleyin):

Bir ara Türkiye’de hiçbir şekilde sebebini anlayamayacağımız bir biçimde yasaklanması gündeme gelen Minecraft’ı (şaka şaka, aslında sebebini hepimiz biliyoruz), çocuğu olan herkes duymuştur. İnsanın yaratıcı doğasının ve sınırsız yeteneklerinin bir yansıması olan oyun, Microsoft’un yeni geliştirdiği HoloLens ile daha da çekici hale geldi. Hatta büyüleyici:

Bizim, tabletleri, telefonları ve bilgisayarları başında elden gidiyor sandığımız çocuklarımızın, aslında her şeyi yaratmanın, tezahür ettirmenin ve tadını çıkartmanın mümkün olduğunu gördükleri bir dünyayı şu anda sanal olarak deneyimlediklerini ve gelecekte o güzel, barış dolu dünyayı inşa edeceklerini düşünmek için fazla mı iyimser olmak gerekiyor?

Çocuklarımıza güvenmiyor muyuz yoksa?
Kendi korkularımızı onların üstlerine de yapıştırıp, aynı acı, baskı ve ızdırap dolu dünyayı onlara da mı tattırmak, miras bırakmak istiyoruz?
Biz her ne istiyorsak isteyelim, onların gündemi farklı sevgili dostlar.
Bu indigolar, kristaller her ne isim veriliyorsa artık, o savaşlar, yıkımlar, açlık, acı, hayatta kalma mücadelesi ve korku dolu dünyayı değiştirecekler buna şüpheniz olmasın.

Üstelik bir de çıkıp “biz çocukken doğayı çok severdik” nutukları atmayalım. Madem seviyorduk, niye mahvettik? Ben bu çocukların doğayı bizden daha çok sevdiğini düşünüyorum. Onlar kendi kararlarını alabilir, doğayla olmak istediklerinde doğayla, bilgisayar başında olmak istediklerinde bilgisayarla olabilirler.

Yeter ki ellerimizi onların üstünden çekelim. Onları dogmalarla, ideolojilerle, inanç kalıplarıyla ezmeyelim. Kendi kararlarını kendileri alan çocuklar yetiştirelim. Bakın sonra ne oluyor? Onların yerine başkaları karar veriyor, başkaları düşünüyor. Şimdi şehit ol, şimdi oy ver, şimdi şunu yap, şimdi bunu yap, şimdi daha çok çalış vs.

Bizler “yapma”, “üretme” nesliyiz. Bu çocuklar ise “olma”, “tezahür ettirme” nesli. Bunu anlayalım. Sigortalı bir işe girip, hiç 9-6 çalışmak zorunda olmayacaklar belki de. Bakın, az ama artacak örnekler:

15 yaşındaki çocuk 1,5 milyon dolar kazandı.

Yılda 1 milyon dolar kazanan 9 yaşındaki çocuk.

Şimdi konuyu markalara, reklama, pazarlamaya getirerek lafı bağlayalım. Hani “Y kuşağı”, “hedef kitlemiz gençler” filan diyorsunuz ya. Çok değil, 4-5 sene sonra dümeni ele almaya hazırlanan bu kuşak karşısında ne yapacaksınız? Onlarla nasıl iletişim kuracaksınız? Onlara nasıl ve nerede ulaşabileceksiniz? Onlara hangi içeriği sunacaksınız? Yoksa (mecburen) birlikte yaratma yoluna mı gideceksiniz? Televizyon izleyeceklerini, gazete okuyacaklarını sanıyor musunuz? “Celebrity”leri bile tanıyacaklarını sanmıyorum ben.