Bazı kelimelerin pazarlama ve marka iletişimine alet edilmesinden oldum olası rahatsızım. Pazarlama ve reklam aç bir kurt gibi saldırır insanların etkilendiği kavramlar üstüne. Yakın zamanda bunu “Organik” kavramı için yaşadık. Tabi bunda neyin organik olup neyin olmadığını anlamaya yetmeyecek gıda kontrol mekanizmamızın etkisi büyük. Herkes istediği gibi kullandı. Ve sonuç itibarıyla “Organik” kelimesi pazarlama tarafından sömürülen ve etkisizleştirilen bir kelime olup çıktı. İnandırıcılığını ve samimiyetini yitirdi.
21.yy’ın kronik sorunu olan “Bilgiden çok etiketi benimsemek”, markanın ve markayla ilintili oluşturulan kavramların tamamı zaten etiket olduğu için, daha kronik sorunlar ortaya çıkarıyor. Bir kavram ilgi görmeye görsün hemen markalar ve insanlar tarafından sömürülmeye başlanıyor (Bkz. “Kent Marka” meselesinin logoya indirgenmesi).
Benim derdim samimiyet. Daha önce “Samimiyetin özel günlerle imtihanı”, “Kendi pisliğini temizleyen pazarlama” ve “Hitler’i seçtiren iletişimci olmak” başlıklı yazılar yazmıştım. Mesela anneler günü geldiğinde, annelere yönelik başından beri hassasiyeti olan bir markanın (Profilo) yaptığı bayram videosunun çok tuttuğunu görenler, özel günlerin üzerine saldırmaya başladı. Bir baktık tüm markalar, Babalar Gününde baba aşığı, kadınlar gününde kadın aşığı oldu. Hele ki bunlardan en kötüsü kriz anlarını kendine yontmaya çalışan markaların yaptıklarıdır (Onur Air gibi).
Şunda uzlaşalım. Herkes sosyal sorumlu olacak diye kural yok. Her markanın doğaya, insana ve çevresindekilere karşı yapması gereken yükümlülükler elbette var. Ancak bunların pek çoğu uyması gereken ve kendisine maliyet oluşturan kurallar. Mesela atık suları ve havayı filtrelemek gibi. Akü ve pet şişesi üreticilerinin ürettiklerinin tamamını ya da bir kısmını geri toplama zorunluluğu gibi. Sahi, giyim ürünlerinde böyle bir zorunluluk var mı?
Bir marka olarak sosyal açıdan sorumluluk gösterdiğini iddia ediyorsan bundan bir finansal fayda beklemiyor olman gerek (ya da en azından böyle göstermen). Kaldı ki belirli toplumsal konularda hassasiyet gösterdiğini söylemek markaları çok büyük yükümlülükler altına sokar. Örneğin çevreye karşı duyarlı olduğunu iddia eden Tarkan’ın, Ali Ağaoğlu ile yan yana konser dinlemesi bile tepkilere yol açar ve samimiyeti sorgulatır. Öte yanda duyarlı insan her konuda duyarlıdır. Ağacı seven kişi kedi tekmelemez, yola tükürmez, otobüste de yaşlılara yer verir.
Bildiğiniz gibi pazarlamanın son zamanlardaki yeni oyuncağı “sürdürülebilirlik” kavramı. Bu kavramın pazarlamaya alet olarak gündeme geliyor olması çok tehlikeli. Kavramın içinin boşalmasını ve işin özü anlaşılmadan sembolik şeylerle değer kaybetmesini istemiyorum. Oysa konu çok ciddi. Evreni ve kaynakları hızla tüketiyor olduğumuz için gerçekten bu konuyu idrak etmemiz gerek. Peki nedir sürdürülebilirlik? Vikipedi şöyle diyor: “Sürdürülebilirlik daimi olma yeteneği olarak adlandırılabilir” ve ekliyor: “Sürdürülebilir kalkınma, ekonomik büyüme ve refah seviyesini yükseltme çabalarını, çevreyi ve yeryüzündeki tüm insanların yaşam kalitesini koruyarak gerçekleştirme yöntemidir.” Dikkatinizi çekerim “yer yüzündeki tüm insanları” diyor.
Geçenlerde Mediacat Online’da yer alan “H&M sürdürülebilir moda için kolları sıvadı” başlıklı haberle irkildim. Genel olarak “Fast Fashion” markalarını sürdürülebilirlikle bağdaştırmam. Sürekli değişim ve yeniliği körükleyen, tüketim çığırtkanlığı yapan modanın sürdürülebilirlikle birlikte kullanılması bana saçma geliyor. Eskileri alıp yamarsan ve bunu da moda haline getirirsen işte o sürdürülebilir moda olur. Öteki türlüsüne ise günah çıkarma bile denemez. H&M madem evren konusunda bu kadar hassas o zaman ürünleri üreten insanlar konusunda da aynı hassasiyette olması gerekir. Uzak Doğu’daki ve Asya’daki üretim koşullarını hepimiz biliyoruz. Yapılan çalışmalar öyle olmadığını ortaya seriyor. (İlgili video’yu izlemek için TIKLAYIN)
H&M yılda yaklaşık 1,8 milyar dolar kar elde ediyor.[1] Buna kızacak değiliz. Elbette amacı para kazanmak. Ancak bu parayı kazanmayı sağlayan bu manzara ile “Giyilmiş kıyafetlerin bıdıbıdı edilmesi” bir birine uymuyor. Modern çağın bu ayıplarının bu şekilde sıvanmasına karşıyım. Samimi bulmuyorum. Şehirdeki parkları binalarla doldurup, yol kenarlarına süs çiçekleri ekenlere benziyorlar (anladınız). Bunlar ağacı sevdiğini söylerken kedi tekmeliyor. Bu bir ayıbı örtme girişiminden daha beteri olarak bile yorumlanabilir: Eskileri dağıt ki dolabında yenilere yer açılsın.
Zaten yukarıdaki çok janjanlı videoyu izlediğinizde şunu görmek lazım. Bu video sürdürülebilirlikle ilgili falan değil. Bu video modayla ilgili. İstediğini giymekle ilgili. Tarzla ilgili. Özgürlükle ilgili.
Unutmayalım ki bu konu sadece H&M ile ilgili bir konu değil. 2013 yılında Bangladeş’te çöken bir tekstil fabrikasında 600’den fazla insan öldü. Her yıl ise farklı yerlerde çıkan yangınlarda yüzlerce insan ölüyor. Bu insanlar aylık ortalama $50-60 ücrete çalışıyor. Yani bazen bizim bir ürün için bir çırpıda ödediğimiz paraya… Çok fakirler ve açlar. Çaresizler. Bizim yüzümüzden. Acımasızca, büyüme üstüne bir dünya yaratan, evrenin kaynaklarını kendi malıymış gibi tepe tepe kullanan insan oğlu yüzünden. Binlerce yılda oluşan kaynakları 100 yılda tüketen neslimiz yüzünden.
Herhangi bir “Fast Fashion” markasının sürdürülebilirlik iddiasında bulunması abes. Sistem bir kere ona izin vermiyor. Artık o iş geçti. Artık moda ve sürdürülebilirlik kavramını yan yana kullanabilecek sadece iki moda akımı var. Bunlardan biri eskilerin yeniden popüler olması ve kullanılmasını benimseyen “Vintage”, diğeri ise daha az tüketerek daha mutlu olmayı benimseyen “minimalizm”. Bunun dışında, yer yer “Vintage” görsel kodları daha fazla tüketim için kullanan markaların sürdürülebilirlikle alakası olamaz. Ve bu sistemin dünya genelinde bu hale gelmesine neden olan/sağlayan en büyük bir kaç markadan biriyseniz tren kaçmış demektir. İnsanlığın tüketim anlayışı ürün=üretici bağının kopmasıyla birlikte kökten değişti. H&M daha ucuz bir üretici bulsa orada üretmeyi “sürdürecek” mi? Ya da üretimde çalışan bir kişinin ne kadar değeri var ki? Hiç! O olmazsa hemen başkası gelir. Sürdürülebilirliğin bununla zerre kadar alakası yok. Sürdürülebilirliğin ben ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Önümüzdeki sene de o ağaçtan meyve yemek isteyen kişinin ağacın dalına nazik davranmasıdır sürdürülebilirlik. Doğayla ve çevremizi saran evrenle karşılıklı saygı çerçevesinde, aç gözlülükten uzak bir ilişki kurmaktır.
Bir moda markası kendini aklamak için sürdürülebilirlikten bahsediyor. Külahıma anlatsın. Bunun adına da “Sürdürülebilir Külah” desin.
Detaylı okuma için:
http://www.cbc.ca/news/world/bangladesh-factory-collapse-death-toll-tops-620-1.1329095
http://www.wsj.com/articles/SB10001424127887324787004578497091806922254
http://www.reuters.com/article/2014/01/30/us-hm-sustainability-idUSBREA0T00C20140130
http://www.theguardian.com/business/2012/apr/07/hennes-mauritz-h-and-m
HM Sürdürülebilirlik Raporu:
Yorum Yok