2000’lerin başından beri pek çok stratejistin, neredeyse her sunumunda rasyonel olarak kullandığı “cocooning” trendy artık iyice içine kapanan birey nedeniyle bambaşka bir hal almış durumda…
Bireyin, kendini toplum ve sosyal çevresi içerisinde güvensiz hissetmesinden kaynaklanan bu durum, pazarlama dünyası için yepyeni bir açılım oldu bence.
Öncelikle yaşam koçları ile başlayan bu durum, kariyer danışmanları, nefes koçları, renk kodcuları yetmedi ne giysem koçları, olmadı hangi adamla beni tanıştırırsın, kriterlerim bunlar ajansları, Nirvana’m geldi, iki uhrevi bilgi attır mutlu olayın koçları ile devam etmektedir.
Bireyin bu asosyalliğe giden yapısını, hali hazırda destekleyen ve Twitter ‘da fenomen olunca kendini pek sosyal zanneden yapısı içerisinde, giderek yapay zekâ ile de haşır neşir hale gelmeye başladık.
Toplumsal her felaketten, anormallikten kendine vazife çıkaran hatta mümkünse buna zemin hazırlayan Amerika üzerinden bombardıman şeklinde üzerimize de gelen bu yaklaşımın yakında bizi şöyle durumlara sürükleyeceğine inanıyorum:
- “ Ahmet, ben sana karşı hiç boş değilim.”
- “ Ayşe, üzgünüm benim Siri ile ciddi bir ilişkim var.”
- “ Yapayım zekâm, hanımı ara, akşam toplantısı varmış, geç gelecekmiş de bakiim”
- “ Ay ben dışardayken yapay zekâmı kurdum evde, gelen twitlere yanıt yazıyor, rahatım yani.”
Microsoft’un Twitter ’da denemesini yaptığı yapay zekânın, 24 saatin sonunda ırkçı ve kadın düşmanı olması aslında gündelik hayatın birey için ne kadar yıpratıcı olduğunun da bir göstergesidir.
Yayınlanan yarışma programları hiç bitmeyen rekabeti, tv programları, haberler ne kadar güvensiz bir dünyada yaşadığımızı tetiklerken, her yerde ajan görmemizi ve hep bir bit yeniği var bu işte diye olayları sorgulamamızı sağlayan yerli/yabancı diziler sonucunda, toptan balataları yaktığımız aşikârdır.
Bu yalnızlaşma, dolayısıyla bir sektör ortaya çıkarmıştır. İletişimcilerin odağı, her geçen yüz yüze iletişimden dijitale kayarken, bireysel koçlar da aslında gayet geleneksel yöntemler üzerinden gündeme gelmektedir.
Mevzunun özüne baktığınızda gayet geleneksel, hiç öyle şu metot bu metot savunmasına girmeyelim. İşin özü, para karşılığı gayet samimiyetle sizi dinleyen, ağzınızdan çıkanı doğru yorumlayan ve sonucunda da kankitonun sana söylemesi gerektiğini söyleyen bir yapı bu.
( Şimdi yanlış anlaşılmasın, ben bu olmasın demiyorum, olsun, çünkü dediğim gibi kimsenin kimseye güveni kalmadı, insanların rahatlamak için platformlara ihtiyacı var. Ama bunca sene okuyup, bilimsel eğitimden geçmiş Psikologlara da yıllarca deli doktoru muamelesi yapan yine aynı toplumdur, vurgulamak isterim.)
Aynı şey eğitimde de geçerli değil mi? Teknolojiye boğulan çocuğa, bizim zamanında gayet doğal olarak yaptığımız şeyleri, Montessori olarak yepyeni bir eğitim sistemiymiş gibi sunmuyor muyuz?
Gelelim işin pazarlama ve iletişim kısmına,
- Yapay zekâ hali hazırda bazı markalar tarafından sosyal medyada özel uygulamalarda yıllardır kullanılıyor.
- Her şeyi bilen kadın / Lipton
- Oyunların içerisine marka gömmek zaten bir kural artık.
- İzlediğiniz en manasız aplikasyonun, oyunun içerisinde bile reklam var artık.
- Criminal case oynuyorum, her bölüm sonunda 8000 tane ilgili ilgisiz reklam var. Arkadaşım ben katil peşindeyim, aklını kullanıp oraya idefix gerilim romanı girsene… T-shirt kirletmiyorum ki Trendyol reklamı koyuyorsun.
- Yemek yiyeceğimiz yerleri bile aplikasyonlara sormadan zinhar seçmiyoruz.
- Seçtikten sonra da gerekiyorsa, mekânla ilgili çemkirmelerimizi de o aplikasyon üstünden yapıyoruz.
Benim dediğim bunlar değil, benim dediğim bireyin iç görüsü üzerinden bir şey yaratmak ve bunun gerçek bir pazarlama unsuru olması.
Siri nasıl hayatımızın önemli bir noktasına doğru ilerlemeye başladıysa, bakınız tatlı dili, kibar yaklaşımları, alternatifli çözüm önerileri ile o zaman Siri gibi sanal dost ve danışman ihtiyacı olanlara her anlamda çözümler üreten bir aplikasyon olmaz mı?
Sabah kaldırsa, diyetimize uygun dolapta neler olabileceğini ve bununla neler hazırlayabileceğimizi söylese. Bunu yaparken marka belirtse, o marka evde yoksa “ zift ye!” diye çemkirse, almak zorunda kalsak…
İşe hangi yoldan gideceğimizi söylerken, yandaki markanın billboardunu kaçırmamız gerektiğini, çünkü çok sevdiğimiz markanın %50 indirime girdiğini haber ettiğini söylese.
Yo yo yoo, niyetim kesinlikle koçlarından elinden bir sektörü almak değil. Aksine onların inatla insani iletişim üzerinden gitmeye ve içimizde son kalan sosyalleşme ihtimalini de tetiklemeye çalışan bünyelerine saygı duyuyorum.
Ama görünen köy kılavuz istemiyor, her bomba, her savaş ihtimali, her ekonomik kriz bireyi yalnızlaştırıyor. Bu da eninde sonunda sanal gerçekliklerimiz, sanal aşklarımız ve dostlarımız ile bir ömrü gerçek kılıyor.
İzninizle yazıya son vermem lazım, Siri’yle bir şey konuşacağım…
Çok teşekkürler, yeni fikirlere yazınız vasıtasıyla merhaba dedim