Hayatta kalma içgüdüsü, insanın en güçlü itkisidir. Sürüngen beynimiz, yüzyıllardan bugüne bize genetik olarak “kendimizi ve ailemizi korumamızı” öğütler. Tehlike anında harekete geçer ve bizi “güvende” tutar.
Yaşadığımız dünya “güvenli” bir yer değil. Ve her geçen gün, bu “güvensiz” dünya içerisinde, birey yalnızlaşıyor, kendi ilkel dürtüleri ile hareket etmeye başlıyor. En basit duygusal ihtiyaçlarımızdan birisi olan “güvenin” bugün hayatımızdan gün be gün azalması, bireye ulaşmaya çalışan iletişimcilerin de işini zorlaştırıyor.
Paranoyaklaşma noktasına gelen tüketiciler, kendi aralarında bile markaların, kurumların, kişilerin açıklarını aramaya daha teşne. Dijital dünyanın da etkisi ile bu negatif duygular hızla yayılıyor.
Tüketicilerin güvensizlik duygusu içerisinde gösterdikleri bazı eylemler:
- Her şeyi detaylı biçimde online kıyaslamak
- Satın alma kararı vermeden önce forumlara/yorumlara/şikayet sitelerine bakmak
- Mağazada ürün beğenip, internetten satın almak
- Kişisel güvenlik aplikasyonlarını sıkça indirmek
- Sosyal medya hesaplarında kişisel bilgilerini kısıtlamak
- Sosyal medya paylaşımlarını limitlendirmek
- Markaların en ufak istikrarsızlıklarını, açıklarını aramak
Haksız değiller, yaşanan terör eylemlerinden, dolandırıcılık olaylarının yaygınlaşmasına, doğal afetlerin yaygınlaşmasına kadar kendimizi evimizin içerisinde bile “güvende” hissetmiyoruz.
Farkında mısınız, daha çekirdek bir grup arkadaşla görüşür olduk; eve gittiğimizde “I’m safe” diye bu gruba haber vermeye, hatta watcher aplikasyonlarını indirmeye başladık. Sabah gayet doğal bir biçimde işe giden yakınlarımızla helalleşmeye başladık. Kapılarımızda alarmlar, neredeyse çocuklarımıza çip takacak hale geldik.
Bu güvenlik açığı, iletişimciler ve pazarlama uzmanları için bir açılım olabilir mi diye düşünmeme neden olan bir olayı paylaşmak istiyorum.
Yakın zamanda yaptığım bir dizi birebir görüşme esnasında katılımcılara, arabası yolda kalmış ve yoldan birilerini durdurarak yardım isteyen bir kadının siyah beyaz fotoğrafını gösterdim. Yaptığım görüşmelerin neredeyse tamamında aynı diyaloglar yaşandı:
- Neler oluyor burada?
- Arabası bozulmuş, yolda kalmış, yardım için yoldan birilerini çağırmaya çalışıyor
- Sizce birileri yardıma gelecek mi?
- Bu devir de mi? Mümkün değil! Bak arabanın gözükmeyen kısmı var ya, orada başka birileri saklanmış olabilir, birisi yardım için durunca da onu dolandırabilir veya soyabilirler. Sonuçta böyle şeyler sıkça yaşanıyor. Artık kimse kimseye durmaz bu ülkede yardım etmek için…
Konumuz yol yardımı değildi, konumuz güven değildi, konumuz arabalar bile değildi…Ama fotoğrafa bakan tüm katılımcılar, yaşadıkları toplumun güven açığı nedeniyle benzer senaryolar anlattılar bana.
O an, hem üzüldüm hem de bir iletişimci olarak bu güvenlik açığının aslında farklı sektörler için fark yaratacak açılımlar sunabileceğini fark ettim.
Markaların en istikrarlı olmaları gereken dönemleri yaşıyoruz
Lamı cimi yok, artık tüketicinin bilgi kaynakları çok geniş. Her yıl değişen sloganlar, konumlandırmalar, duruşlara prim vermiyorlar. Kendi yaşamlarında bulamadıkları istikrarı, sağlam duruşu markalardan bekliyorlar, hem de eskisinden daha fazla.
Markaların uzun vadeli düşünmeye başlaması ve pazarlamanın AB’sini yeniden hatırlamaları gerekiyor. İstikrar! Mesajlarında, fiyat politikalarında, satış sonrası servislerinde, garanti sürelerinde ve müşteri ilişkilerinde doğru yatırımlarla, istikrarı sağlamak zorundalar.
Sigorta sektörü için altın çağ!
Stabil dengeleri olmayan ülkelerde sigorta sektöründe ilerlemek zordur. Ancak aksi pencereden de baktığınızda, aslında tam da bu dengesiz ve kaygan zemindir sigorta sektörünün var olma nedeni.
Doğru yaşam döngülerine göre ayrıştırılmış ve ihtiyaç odaklı, farklı ekonomik kırılımlara göre paketlenmiş, daha yüksek sesle neden elzem olduklarını anlatan bir sigorta iletişimi dönemi başlatılmalıdır.
Genel geçer içgörülerle değil, güncel dertlerle özdeşleştirilen mesajlarla sigorta sektörü altın çağına adım atabilir:
- Depremin eşiği ve beşiğindeki Türkiye için deprem sigortası, daima akıllarda tutulması gereken ve her daim iletişimde ön planda olması gereken bir üründür.
- Avrupa’ya oranla nispeten genç olan ancak giderek yaşlanan Türk nüfusu için sağlık sigortası artık bir lüks olmaktan çıkmak zorundadır. Bugün en basit sağlık sigortası bile pahalı. Sağlık sektöründe atılan adımlar genişlemekle beraber, özel sağlık sigortasının avantajlarına daha geniş kitlelerin ulaşabilmesi için, hem sigorta sektörünün hem de hastanelerin, kliniklerin daha fazla kişiye ulaşabilmeleri için özel paketlerin oluşturulması gereklidir.
- Koruyucu sağlık hizmetleri, ön tanı çalışmalarının artışı için hastanelerin bireysel çabaları dışında doğru crm alt yapıları ile sigorta sektörü ve hastanelerin daha fazla beraber hareket etmeleri şarttır. Big data demek, Big Money demek. Herkes kendi datası içerisinde verimliliği artırmaya çalışsa da koordineli çalışmak herkes için avantaj olacaktır. Bugün bir hastaneyi ziyaret eden hastanın, hasta geçmişi ve gelecek adımları ölçümlenememektedir. Oysa tek havuzda hastanelerin ve sigorta kartlarının ortak datalarının analizi, bireyin sağlık adımlarını netleştirecek ve sunulacak avantajlar, imkan ve promosyonlar daha etkili hale gelebilecektir.
- Hamile kalmanın zorlaştığı günümüzde, hamilelik sigortalarının, tüp bebek kırılımlarına kadar inmesi, bir iletişim argümanı haline gelmesi gerekmektedir.
- Her zaman ısrarla savunduğum Bireysel Emeklilik ürünün, gelecek planlamadaki öneminin SSS mantığından öteye gidip, net kar avantajı, fon yönetimi desteği ile köpürtülmesi sektörün altın madeni haline gelmesini sağlayacaktır.
- Garanti Bankası ve Eureko Sigorta’nın farklı ürün ortaya çıkarma ve bunu sunma alanındaki başarısını göz ardı etmemek lazım. Çantam Garanti’de, İşsizlik Sigortası, Kredi Kartı sigortası gibi etkili, kıymetli ve operasyonel anlamda hızlı ve sorunsuz işleyen ürünleri sektöre örnek olmalıdır.
- Niş alanlarda da sigortalar üretilmelidir. Kadınların güzellik takıntısı, Çocuk eğitimleri, sporcu ve sporu hayat tarzı haline getirenler, extreme sporlara ilgi duyanlar, koşucular, yazlıkçılar, bisikletçiler gibi daha niş kırılımlar için de ufak primli, optimum kapsamlı sigortaların iletişimi yapılabilir.
Bugün elimizin altında sosyal medya ve digital dünya varken, Youtube’undan Facebook ve Instagram’ına kadar kırılımlı iletişim imkanlarımız varken, bu duyguları, ihtiyaçları paylaşan, yaşayan bireylere ulaşmak artık daha kolay.
Ürünleri tekli satmak değil, aplikasyon halinde bile sunmak mümkün. Elimizdeki telefonlar, markaların da gücü…
Alın size bir aplikasyon önerisi:
YOLDA KALDIM YETİŞİN!
Aplikasyonu indir, akün mü bozuldu, anında oradan kredi kartı ile satın al, en yakın akü bayisine konumunu gönder, gelsin taksın. Nakit para yok, dolandırıldım derdi yok, aplikasyon farklı marka alternatifleri de sunsun. Sen seç, hemen al, gelsin taksınlar.
Yolda kaldım, en yakın servis bana GPS’den yerimi tespit edip gelsin.
Güvende hissedeceğiniz günler dilerim!
Yorum Yok