İş fikri mi önemli iş modeli mi yoksa süreklilik mİ? İşte Girişimleri tüketen gençlik hastalıkları
Ülke olarak eteğimizdeki taşları döktük; “bütün iyi sözler söylendi, bütün iyi filmler çekildi” önermesi gibi, olası bütün fikirler masada. Bir startup’a dönüşebilecek hemen bütün fikirlerimizi ya arkadaş ortamında ya 100.000 USD’ye Twitter yakalamaya çalışan “melek” yatırımcının masasında ya da bir VC şirketinin şık bir sunum etkinliğinde tükettik.
Yeni fikirler mutlaka çıkacaktır, ihtiyaçların sonsuz bir eğrisi var sonuçta ama artık girişimlerin nasıl büyütülmesi gerektiğini konuşabiliriz diye düşünüyorum.
Herkesin mutabık olduğu konu; artık fikir değil uygulama evrenindeyiz. Fikirden çok uygulama-iş modeli-yönetimsel beceriler ön planda (hep öyleydi aslında, duvara çarpana kadar görmezden geldik hepsi o).
İhtiyacı olan finansmanı bularak gerçek bir startup’a dönüşen şanslı azınlık (mutlu demeyi çok isterdim) nasıl oluyorda gerçek bir şirket gibi sürekli kar ve organizasyonel büyüme üreten bir organizmaya dönüşemiyor.
Ben, start-up’ların adeta gençlik hastalığı olan, gözlemlediğim 5 temel hastalık türünü yazacağım. Bu hastalıkların kötü beslenme, kalıtımsal etkiler gibi kök sebeplerine değinmeden..
Ben gençlik hastalığı dedim şirket hayatı açısından ama belki de bazıları doğumdan gelen bir tür anomali, şu Türk filmlerindeki, tedavisi uzak diyarlarda olanlardan, karar sizin…
1-Kuluçka Merkezlerindeki Küvez Hayatından Çıkamamak
Ülkenin teknolojik-bilimsel ilerlemesinin odak noktası üniversiteler olması gerekirken, bu bilimsel ortamda yoğrulan gençlerin bu bilimsel iklimin yarattığı kimi çağrışımlarla “yeni” “yıkıcı” “ilham veren” “sektörlerin işi yapış biçmini etkileyen” onlarca fikirle çıkagelmesi lazımken, bütün üniversitelerimiz bir kuluçka merkezi olması gerekirken, maalesef kuluçka merkezlerimiz üniversiteye dönüştü, öyleki hemen hepsinin müfredatı var! Bu yüzden girşimlerimizin pek çoğu dönem ödevi tadında.
Dünya girişimcilerine hadi o zaman okuldan çık, aklındakini dışarda yap derken, biz “okulda yapalım, ben sana anlatırım, boşver piyasayı” diyoruz. Ya da kimi kuluçka merkezleri fikrin pazara çıkması için değil üniversitenin pazara çıkması için çalışıyor, dönemsel bir PR aracı gibi (gerçekten hızlandırıcı etkisi olan yerler var, hepsi böyle değil demiş olayım da başıma bir şey gelmesin).
Bu yapısal sebeple, kuluçka merkezleri en yalın haliyle girişimlerin enerji merkezi olması gerekirken, maarifin koyu lacilerinin yaydığı “enerji kırıcı” geleneksel söylemlere teslim.. Bu yüzden en vahşi girişimlerimiz bile, bu ortama girince “ölçülü risk” gibi görünürde mantıklı özünde sığ, piyasa tanımlamalarıyla ehlileşiyorlar zamanla…
(Ölçülü risk oturmuş şirketin işi, bir girişim işin başında risk almayacaksa ne zaman alacak diye soran var mı? Üstelik “konfor zone” dan çıkmak için girişimci olunuyor ama başka bir konfor zone türü olan “kuluçka zone” a yenik düşülüyor!)
Bu ortamın negatif sonuçlarından biri olarak, girişimlerimiz, ürünün ilk halini pazarda denemek yerine, beyaz tahtaya çizip, “şöyle yapsak daha iyi olacak” diye fikrin pazar payı yerine, beyaz tahta payına göre evriliyor ve işin başında pazarda karşılık bulacak kimi kıvılcımlar tahtaya gömülüyor…
(Buradan hareketle, beyaz tahtalarla dolu bir girişim mezarlığı yapılabilir örneğin, üstünde yapılamayan ya da batan fikirlerin yazdığı. Bize de ilham olur, kim neyi gömmüş diye! Madem girişim mezarlığı, domain olmazsa olmaz; tahtalikoy.com meselaJ)
Kuluçka merkezlerinde bir türlü yumurtlayıp ilk faturasını kesemeden aylar tüketen girişimler, sözüm size!
Fikrinizi pazara indiremiyorsanız, ya pazarı ya iş fikrinizi ya da iş modelinizi değiştirin! Yoksa bu gençlik hastalığı, bünyenize girerse, ilerde pazarda zorlandığınız anlarda doğru zamanlarda refleks vermenizi önleyecek.
Cola’nın meşhur sloganıyla söylersek; hayat sokakta! Kuluçka merkezinin küvez ortamından bir an önce çıkın ve nefes almaya çalışın..
2-Girişimin Kendine Has Yapısı Var Girdabına Kapılmak
Bu eşiği atlayan girişimlerin büyük bir kısmı da girişim şirketinin mutlaka çok farklı yönetimsel normlarla yönetilmesi gerektiğini düşünüyor.
Eleman seçimi, yaşanacak ofis, yemek saatleri hep bu standarta kurban. Ama alınan ilk yatırımda finansal gerçek masada.
Kaç TL’lik fatura kesiyoruz ki her gün dışarda kahvaltı yapıyoruz ikilemi başlıyor. Daha büyük ölçekte olup bir biçimde fatura kesip, gelir üreten şirketler ise gelir-gider dengesi (operasyonel karlılık), nakit akışı gibi durumları yönetemediği için acı finansal reçetelere boyun eğerek hisse vererek işi kurtarmaya çalışıyor.
Fakat ölçek ve satış ritmi yakalanamazsa gelen yeni sıcak parak işi büyütmeye değil krizden kurtarmaya yetiyor. Sonrası, fikir sahibinin de, 1.tur yatırımcının da mutsuz olduğu, yönetimsel çekişmelere gebe, mitolojik çağın yarı insan yarı hayvan sfenks sembolleri gibi garip bir şirket yapısı.
(Bu açıdan 2.tur yatırımlarının çoğu – nakit akışını ve şirket işleyişini düzeltmek için yola çıkılan işler.Bir de bazı yatırımcılar startup’ın başlangıç değil gelişim riskini üstlenmek istiyor)
Girişimlere tavsiyem hemen her detayın sizin bu iş fikrini ilk düşündüğünüz zaman kağıda çiziktirdiğiniz gibi olması gerekmediğini kabullenin. Yeri geldiğinde, doğal bir tutumla, kimseyi karıştırmadığınız kendi çocuğunuz bile hayal ettiğiniz gibi olmayabilir. Kendi hayatı, ortamı, seçimleri olacağı için. Bu açıdan bir startup’a dönüşmüş iş fikriniz varsa, bırakın kendi evrilsin. Fikirleriniz varsa mutlaka duyurun, tartışın ama bu konuda sabit fikirli olmayın. Unutmayın, şirketiniz sadece kar edemediğinde değil, karar alamadığı zamanlarda da batar (hem de daha kesin biçimde).
3-Satışlar Artınca Biz Çok Büyüdük Diyerek Gereğinden Fazla Kaynak Kullanmaya Başlamak (Fazla çalışan, büyük depo, ölçeksiz reklam, yazılım ekibini büyütmek vb)
Girişim bir rüyayı gerçekleştirme işi. Pek çok fikir sahibi rüyasının mümkün olduğunca çabuk hayata geçmesini, gerçekleşmesini sitiyor. Bunun içn bir an önce büyümek, göstergesel (ofis vb) durumların değişmesini arzuluyor. Tabi daha büyük yatırım turları için işi dışardan bakana “cazip” gösterme hevesi de var.
Fakat taşıyabileceğinden çok yük, gemiyi bile batırıken, şirketler nasıl dayansın? (adı startup olup, daha maliyetini karşılamayan bir şirkette 40-50 gibi çalışan ne iş yapar?)
İşte girişimlerin en büyük hastalıklarından biri de bu gereğinden fazla kaynak kullanma durumu. Ne yapın edin, aldığınız yönetimsel kararları finansın süzgecinden geçirin. İşte biz yatırım dönemindeyiz gibi söylemleri bir kenara bırakın. Şirket yeni olduğu için, bütçe gibi oturmuş şirketlerdeki finansal göstergeler bile yeterli değil, iş yeni olduğunu için %300-500 büyüme gibi kalibre edilmesi gereken çok konu var.
Bu açıdan işin başında gelir / çalışan sayısı oranı gibi belirlediğiniz, kafa karıştırmayan , operasyonun her anında doğru yönde adım atmanızı sağlayacak 2-3 paratmetreyi takip edin (şu aşamada ebitda gibi kavramlarla gereksiz zaman harcamayın ), zaten modern finans kriterlerinin zemini böyle yalın konular aslında.
Bununla uğraşmazsanız, kafa yormazsanız, 2.tur 3.tur yatırım için şirketi iyi göstermek için yapacağınız PR masrafları, sürekli yatırımcı aramanın sizi ruhen tüketmesi gibi zorlu konular sizi bekleyecek maalesef.
O yüzden her zaman “ben bu gelire göre bu organizayonu kurdum, az da olsa kar ediyorum ama finansal gücüm x seviyesine çıksa organizasyon seviyemi y seviyesine çıkarıp tatmin edici kar noktasını yakalayabilirim, pazardaki şu şu fırsatlarda bunu mümkün kılıyor” tonunu tutturmaya çalışın. Yoksa ne olursa olsun, yatırımcının söylediği koşullarda bir anlaşmayı imzalamaya mecbur kalacaksınız…
4-Araya Giren Yatırımcılar, Yeni Çalışanlar vb Sebebiyle Kuruluş Amacından, Enerjisinden ve Odağından Uzaklaşmak.
Sorsanız kurucu bile mutlu değil. Ben böyle düşünmemiştim, böyle istememiştim diyor. Girişim yolda evrilirken iş modelinden ve süreçlerinden evrileceğine genetiğinden ödün vemiş (bu parayı veririm ama ancak dediğimi yaparsanız diyen yatırımcılar !), iş kararları finansal ve organizasyonel kısıtlara göre alınır olduğu için kuruluş amacı olan şeyler taca çıkıyor, örneğin “bütçemiz yok” diye haklı müşterilerin talepleri bile savuşturulmaya çalışılıyor.
Sonuç olarak bir startup’ın kalbi olan kuruluş amacı ve odağı görmezden gelinmeye başlıyor ve girişim bir açıdan ruhunu kaybettiği için şizofrenik davranışlar, şirketin yeni normali oluyor.
Bu açıdan girişimlere tavsiyem, kuruluş amacınızı ve odağınızı hiçe sayan yatırımcı veya çalışan her kimse içeri almayın! Boşverin gitsin, olmayacaksa olmasın, bu konuda maddi kaynağın sizi terbiye etmesine izin vermeyin (Sadece fikirle ikna olun ki o zaten doğal evrilme süreci..)
5-Girişim Fikrinin Evrilmesine İmkan Vermemek
Fikrine aşık olmak sözünün amortismanı doldu ama bazı girişimcilerin mutlaka hayal ettiği fikri, hayal ettiği biçimde, hayal ettiği müşterilere satış yaparak yaşama eğilimi var.
Bu hayale teğet geçen önermeler bile savunma mekanizması içinde eritiliyor. Oysa girişimlerin önemli bir bölümü de fikrin evrilmesine izin vermediği için yok oluyorlar.
İnstagram gibi küresel başarıyı yakalayan bazı işlerin evrilme slaytları “like şampiyonu” ama iş gerçek hayata gelince, ilham almak yerine, gerçeği manipüle etmiş karikatür muamelesi görüyor maalesef bu somut olgular…
Bütün girişimler hayal ürünü olarak başlıyor ama bazı fikirler ya özü ya da iş modeli itibariyle biraz “ham hayal” oluyor.
Bu tarz girişimler ancak evrilirse, evrilmesine izin verilirse, pazarda bir karşılığı oluyor. Bu açıdan girişimcilere tavsiyem iş fikrinizi, iş modelinizi serbest bıraktığınızda kimi açılardan manipüle edildiğinde, form değiştirerek bile olsa hayatta kalabiliyorsa, bırakın yeni formunda kalsın. Bir çeşit enerji yasası gibi, eğer içinde bir yaşam enerjisi varsa yok olmayacak, başka bir forma dönüşerek ayakta kalacaktır zaten.
Diğer taraftan, bunlara gençlik hastalığı dediğimize göre, bu girişimlerin genetik ve yaşlılık hastalıkları ya da grip türevi her mevsim yakalanma ihtimalinin olduğu küçük krizleri olduğunu da zımni olarak kabul etmiş oluyoruz.
Bu açıdan, girişimler hedefe giderken pazardaki rekabet, ürünün kendi iç nitelikleri, potansiyel müşterilerin talepleri, pazarda farklılaşacak alanlar gibi başlıklara odaklandıkları kadar, girişimlerine bir de bu gözle bakmalarını tavsiye ediyorum (mental check-up diyelim?).
Sonuç olarak mesele, Dünya’da girişimcilik sanayide olduğu gibi adeta start-up 4.0’a giderken bütün bir “ekosistem” olarak bizim ne yapacağımız.
Girişimciliğin bu tarz gençlik hastalıklarının, çağımızın “ince hastalığı” gibi girişimleri kırıp geçirmesini izin mi vereceğiz yoksa bu hastalıkları kendi orta çağımıza gömmeyi başarabilecek miyiz?..
Yorum Yok