“Pek bir elektrik alamadığımız”, almaya niyet etsek de çarpılıp çarpılmayacağımızı bilmediğimiz, alıştığımız doğruları yerinden sarsan elektrikli otomobil dünyasına, derin bir dalış yapalım, pazarın geleceği var mı, tüketicisi ne bekler, nedir bariyerler anlayalım istedik…
Game Kudra Büyüme Ajansı ve Remind Araştırma olarak, AB SES grubuna mensup, 25-45 yaş arasında, İstanbul’da yaşayan, 100.000 TL ve üzerinde değeri olan otomobillere sahip, 500 erkek katılımcı ile yaptığımız mini araştırmanın sonuçlarını özetlemek gerekirse;
“BU PİLLİ OYUNCAĞA TÜP TAKTIRSAK DAHA İYİ OLMAZ MI?”
Bilenler bilir, her zihni sinir icada ilk heveslenen Türk’tür. Yeniliğin destekçisi, meraklı, “bir kurcalayalım şunu” kafasında yaşayan Türkler, 1888 yılında aslında bu icatla tanıştı. II. Abdülhamit İngilizlere sipariş etmişti 1 BG gücündeki otomobili, rivayete göre çok memnun edici olmuştu bu deneyim…
2012 yılına geldiğimizde hayatımıza Renault Fluence ZE girdi. Araç %100 elektrikle çalışıyor ve şarj edilebildiği gibi, değiştirilebilir piller ile pil kirası mantığı üzerine kurulu bir şekilde piyasaya sürülüyordu. Menzili 185 km’ydi. İlk yerli elektrikli araç, herhalde yerli üretim diye Türkiye’de pek rağbet görmedi. Türk halkının, “10 liralık elektrikle Ankara’ya gitmeyi” planladığı Fluence Z.E. toplamda 215 adet satıldı.
Peki, her şeyin ucuzunu isteyen, dünyanın en pahalı benzin fiyatlarından şikâyetçi halkımız, her ne kadar satın alma maliyeti yüksek olsa da, sonrasında uygun operasyon maliyeti olan (100 km’de yaklaşık 5,00TL) seçeneği neden tercih etmedi bunu bir anlayalım istedik…
PİLLİ OYUNCAK, ERKEĞİN GÜÇ VE PERFORMANS BEKLEDİĞİ OTOMOBİLİ İLE UYUŞMADI!
Erkeklerin kullanırken içlerinden kimi zaman kahraman, kimi zaman baba, kimi zaman çılgın bir yarışçı çıkardığı otomobilleri ile ilişkileri tahmin edersiniz ki sevgilileri ve eşleri ile yaşadıkları ilişkiden farklı değil. Erkliklerini her daim göstermek isteyen bu avcı güçler, sahip oldukları araçlarının da beklentilerine yanıt verecek hıza, performansa, menzile özetle, özgürlüklerine sahip olmak istiyorlar.
İş elektrikli araçlara geldiğinde resim biraz değişiyor:
- “Şarzı bitmez di mi bunun yolda?”
- “ Nerede şarz edeceğiz bunu?”
- “ İnce uçlu şarj aleti olan var mı?”
- “Bizim hanım mı kullansa acaba bunu, zaten okulla- annesi arasında gidip geliyor, ona çok km yapacak bir şey lazım değil.”
- “ Pilini nasıl değiştireceğiz bunun?”
- “ Tesla girdi ülkeye, sattı ama sonrasında bırakıp gitti, vatandaş mağdur oldu, devlet güvencesi olmazsa bir tomar para bu arabaya yatırılır mı?” gibi pek çok soruya neden oldu.
Tesla dışında tasarımları da sevimli olan bu arabalar, Türk erkeğine pek olmadı. Daha genç yaş grubunda çevre bilinci, sahiplik maliyetinin düşük olması, yenilikçi bir teknoloji olması nedeniyle beğeni toplayan elektrikli araçlar, ekonomik gelir ve yaş grubu yükseldikçe “ Hele bir bizim kayınço alsın, memnun kalırsa bakarız.” noktasında…
Aldıkları aracın 2. El satışına da önem veren, servis ve yedek parça avantajını önemseyen, seçimlerini sahiplik maliyetine de göre yapmaya alışkın Türkler için, yeterince tanımadıkları, anlamadıkları, bir de pahalı buldukları elektrikli araçlar, henüz elektrik alamadıkları ama “bi’ değişik gelen mahalledeki yeni komşu kız” gibi…
İşin ilk çıkış noktasının doğaya saygı kadar, benzin masraflarından da sürücüyü kurtaracağı düşüncesini barındıran elektrikli araçlar, pek çok vergiden de muaf olarak ülkemize giriş yaptılar. Ancak, gel zaman git zaman, zaten talep görmeyen bu araçlara, hem motorlu taşıtlar vergisi, hem akü vergisi eklendi.
Şarj ünitelerinin yeterince yaygın olmadığı, şarj süresinin elbette alışılagelen benzin alma süresinden uzun olduğu, meşakkatli kullanıma sahip bu araçlara bir tekme de sanırız bayiler ve yetkili servisler vurdu… Alıştıkları özellikleri anlatıp,
10 dakikada satacakları araçlar yerine, yarım gün ikna süresi olan elektrikli araçları anlatmak zül geldi. Yedek parça ve bakımdan kazanacakken, daha az servis ihtiyacı olan bu araçları pohpohlamamayı tercih ettiler.
Başımız her sıkıştığında “Devlet babaya” sığınmaya alışkın bir halk olarak, elektrikli otomobillere sahip olmak için sadece devlet teşviki değil, ayrıca devlet güvencesi de bekliyor olmamız şaşırtıcı değildir. Devlet babadan beklentilerimiz elbette bunlarla sınırlı değil; yaygın şarj istasyonları, akü vergisinin düşürülmesi diğer beklentilerden birkaç tanesidir.
BU ARAÇLAR HİBRİT OLSA DAHA İYİ OLMAZ MI?
Hibrit araçlar da ilk dönemlerde çekincelere sahip olsalar da, zaman içerisinde kullanıcıları nezdinde bir güven oluşturmaya başladılar. Şimdi bildiğimiz dünyadan bizi çıkarmak isteyen ama yeterince derdini anlatamamış olan elektrikli araçlar için tüketiciler, hibrit bir kullanımı daha mantıklı bulmaktadır.
Başları sıkıştığında kullanım biçimini değiştirebilecekleri bir yapıda kendilerini daha güvende hissetmektedirler.
Bunun yanı sıra elektrikli araçları, hibritlerle karıştıranların oranı da yadsınamayacak ölçüdedir. Sadece elektrikle ilerleyen, menzili dar bir otomobili, muhtemelen dünyalarına uygun bulmadıklarından, mutlaka böyle bir geçiş imkânı sunulma opsiyonunun da olduğunu düşünmektedirler.
DOĞA ÇOK ÖNEMLİ TABİ, AMA ÇARPILMAYALIM!
“ Elektrikle oynanmaz çocuğummm!” diye büyütülen Türk halkı için elbette doğaya katkı sunan, yenilikçi bir teknoloji olan bu araçlar kimi zaman da tehlikeli algılanmaktadır. Pil değişiminin yapılması esnasında ya da herhangi bir motor tamiri gibi bildikleri bir dünya olmadığından bu araçlar, çarpılma korkusu da var olan bariyerlerden bir tanesidir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Eldeki verilerle çok da talihsiz bir dünya gibi bakmamak lazım… Her yeni icat, beraberinde bariyerler getiriyor elbette. Ancak gelecek, fosil yakıtların biteceği ve elektrikli araçların elzem olacağı bir gelecektir.
Bugün, “şimdiden icat ettik, elimizde bulunsun” mantığı ile markaların yeterince yatırım yapmadığı pazar, önümüzdeki dönemlerde değer kazanacaktır.
Değeri şimdiden yaratmanın yolu, “BİLGİ” dir. Tüketiciler bilmedikleri her şeyden korkarlar. “KONTROL VE GÜVEN” motivasyonlarını güçlendirecek adımlar, markaların bugünden yapacağı ürün tanıtımlarından, performans sürüşlerinden, bayi çalışanlarına verilecek yeni eğitimlerden hatta geleceğin tüketicileri olan çocuk ve gençlere kurumsal sosyal sorumluluk projeleri kapsamında verilecek bilinçlendirme çalışmalarından geçmektedir. Elbette bu süreçler içerisinde “Devlet babanın” desteğini de almak şart…
Yorum Yok